www.kriminoloji.com
ŞİDDET VE CİNSİYET
Doç.Dr.
İbrahim EREN[i]
Erenköy
Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi / Psikiyatri Kliniği
Kadın ve erkeklerin
yalnızca anatomi ve üreme işlevleri değil, duygu, düşünce, davranış ve zihinsel
işlevleri de farklıdır. Hatta cinsiyetten kaynaklanan farklılıklar zaman zaman
çiftler arasında uyum sorunlarına yol açar. Erkekler genel olarak bilişsel
işlevlerde matematiksel muhakeme, mekânsal ve yön ve bulma konularında, uzamsal
yetenek testlerinde daha başarılı sonuçlar elde eder. Belirli bir rota üzerinde
yön bulma konusunda erkekler daha az deneme ve daha az hata ile yollarını
bulurlar. Kadınlar ise sözcük hatırlama veya özel harflerle başlayan sözcükleri
bulma, işaretleri tanıma konularında ve aralarında benzerlikler bulunan
parçaların eşleştirilmesi üzerine kurulu testlerde daha iyi sonuç elde ederler.
Yaşamın başlıca
yönetsel, düşünsel ve organı olan beyin kadınlarda ve erkeklerde farklı şekilde
kurulmuştur. Yapı ve işleyişteki farklılıklar kadın ve erkeklerin yaşam
deneyimleri karşısından verdikleri tepkilerin cinsiyete özgü olmasına neden
olmaktadır. Kadın ve erkeklerin beyin yapı ve işleyişlerinde farklılıklardan bazıları
şu şekilde özetlenebilir. Erkeklerin sol ve sağ yarıküreleri simetrik değildir;
kadınların yarıkürelerinde ise simetri daha belirgindir. Yine korpus kallozum
denilen ve iki yarıküreyi birleştiren ana nöral sistem kadınlarda daha
geniştir. Bu kadınlarda iki yarıkürenin birbiri ile daha iyi bir iletişim
halinde çalıştığını göstermektedir. Eskiden erkek ile kadın arasında ortaya
çıkan zihinsel farklılıkların, ergenlik dönemine kadar kendini belli etmediği
düşülmekteydi. Oysa son yıllarda bilişsel ve yetenek farklılıklarının
ergenlikten önce ortaya çıktığı anlaşılmıştır.
Hayvanlarda yapılan
çalışmalarda erkeklerin daha saldırgan olduğunu, özellikle genç erkeklerin
düşünmeden tehlikeye atıldığı, dişilerin yavruların bakımıyla daha fazla
ilgilendiği görülmektedir. İnsanlarda ise genel olarak erkeklerde öfke ve
şiddet davranışlarının daha yoğun görüldüğü kabul edilmektedir. Bu gerçekten
öylemidir, erkekler daha fazla şiddet davranışı gösteriyorlar mı,
gösteriyorlarsa bu farklılık nereden kaynaklanmaktadır hep birlikte inceleyelim
isterseniz. Bu yazımı cinsiyetimin etkisinden olabildiğince bağımsız ve
tarafsız olarak yazmaya çalışacağım.
Tüm insanların
şiddet davranışı gösterme oranları aynı değildir. Toplumun bazı kesimlerinde
şiddet davranışı daha fazla görülmektedir. Mesela alkol ve madde kullanım
bozukluğu olanlarda, düşük sosyoekonomik seviyedeki kişilerde, çocukluğunda
travmatik yaşantısı olanlarda, gençlerde şiddet davranışının daha fazla
görüldüğü bilinmektedir. Cinsiyetin şiddet davranışının görülmesinde rolünün
olup olmadığı, varsa hangi düzeyde olduğu sorusuna yazılı ve görsel iletişim
araçlarında sık sık gündeme gelen kadına şiddet olayları ile ilgili haberler,
uluslar arası ve ulusal birçok sivil toplum örgütünün kadına şiddete karşı
yürüttükleri kampanyalar kısmen cevap vermektedir.
Dünyadaki diğer
türlerde olduğu gibi insan türünün de erkeği dişilerden çok daha şiddete
eğilimlidir. Erkek çocukların oyunları daha serttir, davranışları şiddete daha
fazla eğilimlidir. Yaşamın başlangıcından itibaren erkekler daha fazla
saldırgan davranışlar göstermektedirler. Bu da erkeklerin şiddete eğiliminin
çevresel etkenlerden daha çok yapısal olduğunu desteklemektedir.
Yetişkin suçları da
erkeklerde daha fazla ve daha şiddetlidir. Erkeklerde saldırgan davranışların
daha fazla görüldüğü İsviçre’den Afrika ülkelerinde kadar çok değişik
kültürlerde gösterilmiştir. 1990’ların sonunda ABD’de erkeklerin cinayet işleme
olasılığı kadınlardan 8-9 kat, silahlı soygun yapma olasılıkları 9 kat daha
fazla bulunmuştur. Yine erkeklerin şiddet içermeyen suç işleme olasılıkları da
kadınlardan fazladır. Ülkemizde de cinayet suçlarının çoğunluğunun erkek olduğu
görülmektedir. Bilimsel araştırmalar cinayet, soygun, fiziksel saldırı gibi
değişik şekillerde saldırgan davranış sonucu tutuklanma oranlarının erkeklerde
kadınlara göre 4.8 kat daha fazla oranda görüldüğünü göstermektedir. Erkek
egemenliğinin belirgin olduğu tecavüz gibi cinsel suçlar da göz önüne
alındığında bu oran daha da artmaktadır. Cinayet suçu nedeniyle tutuklananlarda
erkek kadın oranlarının Finlandiya’da 11.1/1, Amerika’da 7.9/1 olduğu
bildirilmiştir.
Genel toplumda kavga, yaralama suçu
işleyen ve saldırgan davranışlar nedeniyle tutuklanan kişiler arasından erkeklerin
oranlarının daha yüksek olduğu görülmektedir. Silahsız ve yaralama olmayan
suçlarda cinsiyet farkı bulunmamıştır. Ancak şiddet içeren suçlarda erkeklerin
üstünlüğü dikkat çekmektedir. Erkeklerin suçlarının daha fazla şiddet içerdiği
bildirilmiştir. Bu kadınların saldırgan davranışlarını daha çok sözel olarak
ortaya koyduğunu, şiddet boyutunun daha az olduğunu desteklemektedir. Herhangi
bir ruhsal hastalığı olmayan kişilerde saldırganlık davranışının 1 yıllık
yaygınlığı erkeklerde % 2.74, kadınlarda % 1.11 olarak bildirilmiştir. Bununla
birlikte toplumda duygudurum bozuklukları, şizofreni gibi psikiyatrik
bozuklukları olan kişiler arasında saldırgan davranış göstermede cinsiyet farkı
azalmış, alkol ve madde kullanım bozukluğu olanlarda kaybolmuştur.
Ayakta tedavi gören
hastalar arasında yapılan çalışmada saldırganlık davranışı gösterme oranlarının
erkeklerde % 4.26 kadınlarda % 1.40 olduğu tespit edilmiştir. Hastanede yatan
hastalarda yapılan bir çalışmada hastaneye yatmadan önce saldırgan davranış
gösterme oranları erkeklerde %11.4 kadınlarda % 7.89 olarak bulunmuştur.
Kadınlarda
erkeklere karşı görülen saldırgan davranışları inceleyen çalışmalar kadınların
sıklıkla erkek partnerlerinin fiziksel saldırı tehdidi veya şiddet uygulaması
durumlarında öldürmeye daha meyilli olduklarını göstermektedir. Şiddet
davranışı göstermede erkek ve kadın arasındaki en büyük fark kadınların
eşlerinden daha çok çocuklarına şiddet davranışı göstermeleridir. Dünyanın
çeşitli yerlerinde yapılan çalışmalarda kadınların erkeklere göre daha çok
çocuklarına fiziksel ceza uyguladıkları bildirilmiştir.
İnsanlarda zihinsel
faaliyetlerin seyri, hormon düzeylerine bağlı olarak değişkenlik gösterir.
Kadınların iş performanslarının, adet dönemlerindeki östrojen iniş çıkışlarına
paralel olarak değiştiği gösterilmiştir. Çalışmalarda hormon düzeyi yükseldiği
zaman uzamsal yetenek dibe vururken, el becerisi ve konuşma yeteneklerinin en
yüksek düzeye çıktığı görülmüştür. Ayrıca hormon değişiklikleri ile ilişkili
olarak kadının adet öncesi dönemde daha sinirli oldukları, saldırgan
davranışlar göstermelerinde artış olduğu bildirilmektedir. Özellikle
premenstrüel disforik bozukluk ya da premenstrüel sendrom denilen duruma düçar
olan kadınlarda saldırgan davranışlar ve suç davranışlarının görülme
oranlarında ciddi artışların olduğu bildirilmiştir. Hatta bu dönemde cinayete
kadar varan suçların görülmesinde ciddi artışlar görülmektedir.
Saldırgan
davranışların erkeklerde daha yüksek görüldüğünü destekleyen bir veri de
antisosyal kişilik bozukluğunun erkeklerde kadınlara göre daha sık
görülmesidir. Tanı kriterleri arasında başkalarının haklarını önemsememe,
başkalarının haklarına tecavüz etme, dürtüsellik, sinirlilik, öfke gibi
özelliklerin olduğu antisosyal kişilik bozukluğu erkeklerde kadınlara göre 3/1
oranında daha fazla görülmektedir.
Şiddetin kişinin
kendine yönelmiş hali olan intihar davranışının da erkeklerde daha yüksek
oranda görüldüğü bilinmektedir. Ayrıca erkeklerde görülen intihar davranışları
silah, ası ve yüksekten atlama gibi daha fazla şiddet içeren yöntemlerle
yapılmaktadır. Bu erkeklerin sadece dış dünyaya yönelik aynı zamanda
kendilerine de şiddet davranışı gösterdiklerini desteklemektedir.
Ayrıca erkekler
alkol ve madde kötüye kullanımına kadınlardan daha yatkındırlar. Alkol ve madde
kullanımının ve kullanım bozukluklarının erkelerde daha yüksek oranlarda
görülmesi de erkeklerde saldırgan davranışların daha yüksek oranda görülmesine
katkı yapmaktadır. Madde kullanımına yatkınlık aynı zamanda saldırgan davranış
gelişimine de katkıda bulunabilir. Madde bağımlılığı olan kişilerde risk arama
özelliğinin yüksek olması, bireylerde aynı zamanda saldırgan davranışların da
sık görülmesine neden olabilmektedir. Saldırgan davranış gösteren bireylerde
risk arama özelliklerinin yüksek olduğu bilinmektedir. Yine madde kullanımının
kendisi dürtüsel davranışlara neden olmakta, saldırgan davranışların
görülmesini artırmaktadır. Alkol ve diğer maddeler dürtü kontrolünde ve
muhakeme yeteneğinde azalmaya neden olmaktadır. Alkol ve madde kullanımı ve
şiddet davranışı arasında açık bir ilişki olduğu bilinmektedir.
Saldırgan
davranışların erkeklerde daha fazla görülmesinin toplumsal ve biyolojik birçok
nedeni olduğu düşünülmektedir. Bunlardan biri, çocuk yetiştirme uygulamalarında
erkek çocuklardan daha agresif rol beklentileri olmasıdır. Yine TV, spor
oyunları, akran grupları ve birçok diğer sosyal etkiler saldırgan davranışların
görülmesinde cinsiyet farkını şekillendirir. Genellikle erkeklerin oyunları
daha sert ve zaman zaman saldırganlık içeren oyunlardır. Bildiğimiz gibi bizim
toplumumuzda tabanca erkek çocukların, bebekse kız çocukların ilk
oyuncaklarıdır. Saldırgan davranışlardaki cinsiyet farkının okul öncesi
yıllarda başladığı ve ergenlik ile tam olarak kendini gösterdiği bildirilmektedir.
Tarihsel olarak da erkekler birlikte yaşadığı grubu düşmanlara ve vahşi
hayvanlara karşı korumak, avlanmak, silah yapmak ile yükümlüyken, kadınlar
barındıkları mekanın düzenini korumak ve çocuklara bakmak zorundaydı. Bu iş
bölümünün, doğal seleksiyon yoluyla kadın ve erkeğin davranışlarını büyük
ölçüde etkilediği düşünülmektedir.
Son yıllara kadar
hakim olan görüş toplumsal roller ve beklentilerin kadın ve erkek arasındaki
davranışsal, entelektüel ve sanatsal farklıklardan sorumlu olduğu şeklindeydi.
Saygın bilim adamları her bebeğin davranışsal potansiyel olarak eşit
yaratıldığını düşünmekteydiler. Ancak bebeklerin nötr doğduğu ve daha sonra
yetiştirilme döneminde erkek ve kadına özgü davranışların geliştiği fikri aksi
kanıtların yoğunluğu zaman içinde değerini kaybetmiştir. Artık doğumdan, hatta
anne karnından itibaren beyin işlev ve yapısında cinsiyetler arası
farklılaşmanın olduğu bilinmektedir.
Saldırgan
davranışların cinsiyetler arasında farklı görülmesinde biyolojik faktörlerin
etkileri birçok düzeyde gösterilmiştir. Kadın ve erkek farklılaşmasına yol açan
en önemli faktör, yaşamın ilk evrelerinde etkisi altında kalınan değişik
cinsiyet hormonlarıdır. Cinsiyet hormonları anne karnında beynin cinsiyete özgü
farklı gelişimini sağlar. Ergenlik döneminde cinsiyet hormonlarının
aktivitesinin artması ile beyin işleyişi üzerine olan etkileri daha da belirgin
hale gelir. Testosteron, progesteron ve glukokortikoidler beynin yapı ve
işleyişini şekillendirir ve böylece kadın ve erkek beyinleri farklı şekilde çalışır
hâle gelir. Hormonlarına müdahale edilen erkek ratlar dişi gibi davranırken,
aynı müdahaleye maruz kalan dişiler de erkek davranışları sergilemiştir. Küçük
yaşta cinsiyet hormonlarına maruz kalmanın sonucunda ortaya çıkan etkiler
doğumdan önce veya doğumdan sonraki kritik gelişim dönemlerinde beynin
fonksiyonlarını geriye dönümsüz olarak değiştirir. Suç işleyen genç erkeklerde
testosteron düzeylerinin normalden yüksek olduğunu bildiren çalışmalar
mevcuttur. Yine testosteronun erkeklerde saldırgan davranışların kaynağı olduğu
birçok çalışmada öne sürülmüştür. Bununla birlikte, testosteronun saldırgan
davranışlarda bariz önemine karşın, hadım edilen erkek hayvanların tehdit
edildiğinde veya saldırıya uğradığında şiddetle savaşma davranışı göstermeleri tek
faktörün testosteron olmadığını desteklemektedir.
İnsanın da içinde
olduğu birçok memeli türünde şiddet ve saldırgan davranışların serotonerjik
ileti düzensizliği ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Cinayet işleyen
suçluların beyin omurilik sıvılarında serotonin metaboliti olan
5-hidroksiindolasetikasit düzeylerinin sağlıklı bireylerden daha düşük olduğu
saptanmıştır. Serotonin yapımında ön madde olan triptofanın plazmada deneysel
olarak azalması erkek maymunlarda saldırgan davranışları artırırken dişilerde
etkilememiştir. Bu azalmış serotonerjik aktivitenin saldırgan davranışları
uyarıcı etkisine erkeklerin kadınlara göre daha duyarlı olduklarını
göstermektedir. Ayrıca norepinefrin ve L-dopa düzeylerindeki artış saldırgan
davranışları artırmaktadır. Gama-aminobutirik asitin ise saldırganlığı önleyici
etkisi olduğu gösterilmiştir.
Yetişkinlerde
tekrarlayıcı şiddet ve saldırgan davranışı göstermenin baskın yarıküre işlev
bozukluğu ile ilişkili olduğu elektroensefalografi ve nöropsikoloji
literatüründe gösterilmiştir. Ayrıca erkeklerde baskın yarıkürenin erken
gelişim dönemlerinde zedelenmeye daha duyarlı olduğu da gösterilmiştir.
Zedelenmeye artmış duyarlılık, erkeklerde erken dönem baskın yarıküre
hasarlanmasına bağlı olarak şiddet davranışlarının ortaya çıkmasına neden
olabilir.
Sonuç olarak
bilimsel veriler erkeklerin kadınlardan daha fazla saldırgan davranışlar
gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Üstelik bu davranışlar yalnızca yetiştirme
tarzının, eğitimin bir sonucu olarak değerlendirilememektedir. Saldırgan
davranışların gelişiminde biyolojik, psikolojik, toplumsal faktörler birlikte
rol oynamaktadırlar. Şiddet içeren davranışların son zamanlarda belirgin artış
gösterdiği ülkemizde, saldırganlık ve şiddet ile ilgili önlemlerin alınmasında
erkeklerin birincil olarak hedeflenmesi uygun olacaktır.
DİPNOT:
[i] Bu yazı Doç.Dr. İbrahim EREN’in, BAŞKA
/ Psikiyatri ve Düşünce Dergisi, İstanbul, 2009, Sayı: 3, Sayfa:
155-160, “Şiddet ve Cinsiyet” yazısından alınmış olup, dergiden haberdar
etmek amacıyla bu metin aktarılmıştır. Bu ve benzeri konularda daha fazla bilgi
edinmek için ilgili dergi sayılarına başvurmanızı tavsiye ederiz. Amacımız suç
konusunda çıkan kitaplardan, dergilerden, yazılardan sizleri haberdar etmek;
bilgi evrenine ve Türk kriminolojisine (suç bilimine) katkıda bulunmak ve
topluma faydalı olmaktır.
NOT: Bu yazının yayınlanmasına verdikleri izin ve kriminolojiye
yaptıkları bu katkı dolayısıyla BAŞKA / Psikiyatri ve Düşünce Dergisi Editörü
Sayın Prof.Dr. Hayrettin Kara’ya çok teşekkür ederiz.
© www.kriminoloji.com 2002