www.kriminoloji.com
SUÇ
NEDENLERİ
Prof.Dr.
R. Füsun SOKULLU-AKINCI[1]
© www.kriminoloji.com 2002
A)
BİYOLOJİK TEORİLER:
Bu teoriler, suçluların
biyolojik ve genetik bakımdan genel nüfusa oranla daha aşağı durumda
olduklarını savunmaktadır. Çok basit oldukları için çok yandaş
bulabilmişlerdir. Suçlu kişilerin farklı “kumaştan” yapılmış olduklarını,
genetik, fizyolojik ve yapısal farklılıkları nedeniyle suç işlemeye yatkın
olduklarını ileri sürmüşlerdir. İlk pozivitistler, özellikle Lomboroso,
suçlunun biyolojik bakımdan anormal, doğuştan dejenere olduğunu ve ilkelliğe,
vahşi insana bir dönüş (atavizm) gösterdiğini iddia etmekteydiler ve biyolojik
görüşün ilk taraftarları idiler.[2]
Lombroso’nun saptadığı ve stigmat adını verdiği suçlu tipinin özelliklerini
şöyle özetleyebiliriz: “Vahşilerde ve renkli ırklarda özellikler suçlularda da
bulunmaktadır. Örneğin saçlarda azalma, kuvvet ve kilo kaybı, kafatası hacminin
küçüklüğü, basık ve dar alın, kafatası kemiklerini kalınlığı, çene ve elmacık
kemiklerini olağanüstü gelişmiş olması, derinini renginin koyuluğu, çok ve
kıvırcık saç, büyük ve yelken kulaklar, iki cinste birbirine benzeme, yani
kadınlarda erkekleşme, erkeklerde erkekler de kadınlaşma, genetik faaliyetlerde
azalma, daha az acı duyma, manevi açıdan duygusuzluk, pişmanlık duygusunun
olmaması, kendini çok beğenme, cesaret gerektiren yerlerde cüretkarlık ve bunu
izleyen korkak davranışlar, batıl inançlara sahip olma, kendine özgü ahlak
anlayışı[3]
Daha sonra, bir cezaevi
hekimi olan Charles Goring, 1913 yılında yayınladığı “İngiliz Mahkum” adlı
eserinde, Lombroso’dan daha gelişmiş bir istatistik yöntemi kullanarak, suçlu
tipin tanımının yalnızca kafatası ve beden yapısı incelemesi ile
yapılamayacağını kanıtladı ve Lombroso’nun görüşlerini çürüttü. Zira suç
işlememiş nüfusla yaptığı karşılaştırmalarda, suçlularda bulunan stigmatların
suç işlememiş kişilerde de yaygın olarak bulunabileceğini saptadı. Bunu
yaparken, kontrol grubu olarak üniversite öğretim üyesi ve öğrencileri
kullandı.[4]
Adolf Baer de, yapmış olduğu çalışmalarla benzer sonuçlara ulaşmıştır.[5]
Antropolog Ernst Hooton,
“Crime and the Man” (Suç ve insan) adlı eserinde, Goring ve Baer’in görüşlerini
eleştirmektedir. Hooton, faklı tip suçlular arasında ve suçlu ve suçlu
olmayanlar arasında ırk farklılıkları ve anatomik farklılıklar bulmaya çalıştı.
Araştırma ve ölçümlemeler, 17000 kişi üzerinde yapıldı. Bunlardan 14000’i Amerika’daki
10 eyaletin cezaevlerinde bulunan mahkum ve tutuklulardı. Hooton’un varmış
olduğu sonuçlara göre, hırsızların kısa kafası, sarı saçları ve çıkık alt
çeneleri vardı. Yağmacıların ise uzun dalgalı saçları, uzun kafaları, kısa
kulakları, geniş yüzleri bulunmaktaydı. Cinsel suç failleri ise, ya aşırı
derecede ufak tefek, kambur zambur yada çok dolgun kişiler idi.[6]
Suçluları suçlu olmayanlar
ile karşılaştıran Hooton, yapısal bakımdan daha aşağı durumda olan kişilerin,
çevrenin de yarattığı baskı ile daha kötü oldukları ve suçluluğa bunun yol
açtığı sonunca vardı. “Aşağı durumda olan organizmalar, sosyal çevrenin baskı
kışkırtmalarına daha kolay mağlup olurlar ve anti sosyal davranışlarda
bulunurlar. Toplum bu tür insanların sosyalleşeceği dürüstçe davranabileceği
şekilde düzeltilemez, aksine kötü organizmalar iyi çevreyi bozar ve kötü hale
getirirler”.[7]
Hooton suçlu tipleri için
çeşitli çareler önermiştir: Daha az bozulmuş suçlular eğitilip kendilerine hayatta
ikinci bir şans tanınabilir, daha güç suçlular ise izole edilmeli
(soyutlanmalı) demiştir. Hooton, umutsuz suçluların ise sürekli olarak
hapsedilmeleri gerektiğini, fakat bunun insanca yapılması gerektiğini
önermiştir.[8]
Hooton’un fikirleri,
özellikle Amerikalı davranış bilimciler tarafından eleştirilmiş, örneklerini
iyi seçmediği söylenmiştir. Gerçekten Hooton da, suçsuz kişilerden seçtiği
kontrol gruplarının askerler, öğrenciler ve itfaiyecilerden oluştuğunu kabul
etmektedir.[9]
1) Suçu
Beden Yapılarındaki Farklılıklara Dayandıran Görüşler (Neo-Lombrosian Teoriler)
Daha antik çağlarda, çirkin
ve deforme kişilerin bela ve kötülüğün belirtisi oldukları sanılır ve bunlardan
uzak durulmaya çalışılırdı.[10] Orta çağda,
Batı toplumları ise, sapıcı davranışların, şeytanın egemenliği altına
girilmesinden yada ahlak bozukluğundan kaynaklandığına inanılırdı. Suça
bedendeki kan, sümük, sarı ve siyah safranın dengesizliğinin neden olduğu, bu
dört eleman arasındaki dengeyi ise, kötü huy ve ahlaka aykırı yaşam biçiminin bozduğu
sanılırdı.[11]
Alman
psikiyatr Ernst Kretchmer, 1921 yılında yayınladığı “Beden Yapısı ve Kişilik”
adlı eserinde, beden tipi ve bazı akıl hastalıkları arasında bağlantı olduğu
düşüncesini ileri sürmekteydi ve kişileri üç tip beden yapısına göre sınıflandırıyordu:
a)
Piknik Tipler, orta boylu, yuvarlak hatlı, yumuşak, geniş
yüzlü, kısa ve kalın boyun ve yumuşak ellere sahip kişiler,
b)
Atletik Tipler, adaleleri ve bedenleri gelişmiş, geniş
omuzlu kişiler,
c)
Astenik Tipler, ince yüz, boyun, beden, kollar ve bacaklara
sahip kişiler.
Kretchmer
bunlara, displastik adını verdiği bir dördüncü tip eklemektedir. Bunlar fizik
anomalileri ve orantı bozuklukları olan kişilerdir.[12]
Hem
psikolog, hem de tıp doktoru olan William Sheldon da, dış görünüşün üç boyutunu
incelemiş ve bunlara uygun mizaçları belirlemeye çalışmıştır. Sheldon dış
görünüşün üç boyutu olduğunu söylemektedir:
a)
Endomorfik tipler, şişman, yumuşak ve yuvarlak,
b)
Mezomorfik tipler, adaleli, atletik ve güçlü,
c)
Ektomorfik tipler, uzun boylu, zayıf, beyni iyi gelişmiş.[13]
Her
beden tipinin ayrı mizacı bulunmaktadır. Endomorflar eğlenceden hoşlanan,
neşeli, arkadaş canlısı; mezomorflar saldırgan, cüretli, dinç; ektomorflar ise
içe dönük, duygusal ve sinirli tiplerdir.[14]
Sheldon,
Krecthmer’den farklı olarak, bu üç boyut arasında kesin bir çizgi çekmemiştir.
Her insanda bunların her birinden bir miktar bulunabileceği ve yedi birimli bir
ölçek ile değerlendirilirse, uç örneklerin 7-1-1, 1-7-1, 1-1-7 olacağını,
dengeli tiplerde ise boyutların 4-4-4 olacağını iddia etmiştir.[15]
200
suçlu ve 200 suçlu olmayan kişi üzerinde yaptığı araştırma sonucu Sheldon,
mezomorfik beden yapısına sahip kişilerin suçlu davranışa daha yatkın olduğunu
saptadı. Mezomorfik tipin saldırganlığının ve kendini kontrolden yoksun
olmasının onu suç işlemeye en iyi aday haline getirdiğini, fakat her mezamorfun
da suç işlemediğini kabul etmekteydi. Sheldon çevrenin etkilerinin de önemsiz
olmadığını belirtmekteydi.[16]
Bu
gün Sheldon’un görüşleri ile büyük ölçüde alay edilmekte, örnekleme metodları
eleştirilmektedir.
Daha
sonra karı-koca Glueck’ler, 500 suçlu ve 500 suçlu olmayan kişiyi
karşılaştırdılar. Glueck’ler, Sheldon’un tiplerine bir dördüncü tip eklediler:
“Dengeli Tip”. Suçlular daha çok mezomorfik tipler arasından çıkıyordu, fakat
pek çok suçluda mezomorfik değildi. “Yalnızca dış görünüş suçlu davranışı
açıklamak için yeterli değildir, ama diğer etkenlerle birleşince suçlulukla
ilişkisi saptanabilir.[17]
Duygusal
(ektomorfik) ve şişman (endomorfik) beden tiplerinin suçları, bir tepki ve
telafi olgusu olarak ortaya çıkmaktadır.[18]
Juan
Cortes de kendi metodlarını kullanarak 100 suçlu ve 100 suç işlememiş kişiyi
incelemiş, mezomorfik özelliklerin fazlalığı, başarı hırsı, tehlikeye atılma ve
dışa dönüklük ile birleşince suça yönelttiğini, tek başına mezomorfik olmanın
suçluluğa yol açmayacağını belirtmiştir.[19]
Günümüzde
cezaevlerinde bulunan suçlular gerçekten de daha kaba hatlı, daha çirkin ve
daha sağlıksızdırlar. Bunun bir nedeni sosyal akıcılıktır. Gerçekten de daha
güzel olanlar, daha üst sınıflarla evlilik yapmaktadırlar. Diğer nedenler ise,
doğumdaki güçlükler, kazalara daha fazla maruz kalma, zor yaşam koşulları vs.
olarak sıralanabilir. Ayrıca suçlular kötü beslendikleri için daha ufak tefek
ve daha sağlıksızdırlar.[20] Adaleli ve
atletik bedene sahip olanların suç işleme eğiliminde oldukları artık iyice terk
edilmiştir.
2) Genetik
Teoriler
Suçlu
davranışın soyaçekimle yakın ilgisi olduğu savunulmuştur. Rosenthal (1970),
soya çekime bağlı suçluluğun adaylarını dört grupta toplanmaktadır.
i.
Bedensel yapı bakımından suça yatkınlık gösterenler: Adaleli ve atletik gençler diğerlerine oranla
suça daha yatkındırlar.
ii.
Beyin anormallikleri olanlar: Mahkumların EEG’leri çekilmiş ve bunlarda EEG
düzensizlikleri, dürtülerini kontrolde ve karar vermede bozukluklar
belirlenmiştir. Belirli tip suçları işleyenlerin EEG’lerinde bozukluğa daha çok
rastlandığı ortaya çıkmıştır.
iii.
Akıl zayıflığı olanlar: Geri zekalılık suçların %50’sinin
belirgin bir özelliğidir.
iv.
Genetik anormallikleri bulunanlar.[21]
a)
Aileler Üzerinde Yapılan Araştırmalar.
İlk
çalışmalar aile şecerelerinin (soy ağaçlarının) incelenmesi şeklinde
yapılmıştır. Bunların en ünlüleri Henri Goddard’ın 1916’da Kallikak ailesi
üzerinde,[22] Richard
Dugdale’in 1942’de Jukes ailesi üzerinde yaptığı çalışmalardır.[23] Her iki ailede
de çok sayıda suçlunun bulunması soyaçekimin çok da gözden uzak tutulacak bir
faktör olmadığı izlenimini uyandırmıştır. Özellikle Goddard, geri zekalılığın
%50 soyaçekim yoluyla geçtiğini ve zamanla suçluluğa yol açtığını belirtmiştir.
Dugdale ise, soya çekimin tek başına yeterli olamadığını, bireyin kişiliğinin
oluşmasında çevreninde önemli bir rolü olduğunu kabul etmekteydi.[24]
Bu
metodun eksiklikleri bulunmaktadır. Bir
kere doğum ve mahkeme kayıtlarına tam güven duyulamaz. Ayrıca, araştırmadan
soyaçekimin mi, yoksa psikososyal özelliklerin mi suç etkili olduğu
anlaşılamamaktadır. Kaldı ki, günümüzde ailenin suçluluğa etkisinin yadsınamaz
olduğu kanısındayız. Aile çocuğun temel gereksinimlerini karşılayan bir kurum
olup, sosyal uyumunu sağlar.[25] Kültür
değerleri çocuğa aile aracılığıyla geçirilir.[26] Suçluluğun da
aynı süreç içinde öğrenildiği görüşündeyiz.
b)
İkizler Üzerinde Yapılan Araştırmalar.
Tercih
edilen bir araştırma türü de, ikizleri üzerinde yapılandı. Tek yumurta
(monozygotic) ve ayrı (dizygotic) ikizleri incelemiş ve bunların kişilik ve
davranış açısından benzerlikleri saptanmaya çalışılmıştır.[27]
İlk
araştırma Johannes Lange (1930) tarafından Almanya’da yapılmıştır. Lange, biri
cezaevinde olan 30 çift ikiz incelemiştir. Tek yumurta ikizlerinin benzeşme
oranının %77, ayrı yumurta ikizlerinin ise %12 olması Lange’yi kalıtım yolu ile
edinilen eğilimlerin suça etkisinin büyük olduğu sonucuna götürmüştür. Bunu
Legras ve Kranz’ın çalışmaları izlemiştir. Bunların da bezer sonuçlar verdiği
görülmektedir.[28]
c)
Kromozomlar Üzerinde Yapılan Araştırmalar.
Normal insan hücresinde 23
çift yani 46 adet kromozom bulunur. Bunlar güçlü bir mikroskop altında
incelenebilir. Farklı kromozomlarda farklı genler vardır. 23’üncü çift kromozom
kişilerin cinsiyetini belirlemektedir. Normal erkek hücresinde bir X birde Y
kromozomu vardır. Normal kadın hücresinde ise iki adet X kromozomu bulunur.
Nadiren X kromozomunun eksik veya fazla olduğu kişiler de vardır.[29]
Bu ise mongolizm veya zeka geriliğine neden olur.[30]
60’lı yılların sonlarında ve
70’li yılların başlarında saldırgan erkek suçlularda, özellikle mala karşı suç
işleyen gençlerde kromozom anormallikleri olduğu hipotezi ileri sürüldü.[31]
1965’de Patricia Jacobs ve
arkadaşları İskoçya’da suç işleme eğiliminde olan tehlikeli akıl hastalarının
bulunduğu bir hastahanede yapmış oldukları araştırmada, inceledikleri 197
hastadan 7 erkekte kromozom yapısının XYY olduğunu gördüler. Aynı yerde yapılan
ikinci araştırmada, incelenen 315 hastadan 9 erkekte XYY kromozomları bulundu.
Bu hastalarda, 46 normal kromozoma ek olarak bir Y kromozomu bulunmaktadır. Bu
fazladan bulunan kromozom, uzun boy, normalin altında yada sınırda bir zeka,
saldırganlık gibi bir arada bulunan üç özelliği yol açmaktadır.
XYY kromozomları ve
saldırganlık arasındaki ilişki o kadar popüler oldu ki bazı çevrelerde,
açıklanması bulunmayan tüm şiddet suçları bu nedenle bağlanmaya başlandı.
Halbuki cezaevlerinde yapılan araştırmalara göre, erkek suçluların daha büyük
bir yüzdesinin XYY değil, XY kromozomlu kişilerden oluştuğu ortaya çıkmıştır.[32]
1973 yılında Jarvik ve
arkadaşları, genetik anormallikleri üzerine yeni bir araştırma yapmış ve şu
sonuçlara ulaşmışlardır.
XYY% XXY% Mongolizm%
Yeni doğmuş erkekler: 0,13 0,14 0,13
Normal yetişkin erkekler: 0,13 0,35 -
Akıl hastaları: 0,7 1 -
Suçlular: 1,9 0,86 -
“Suçlularda fazladan Y
kromozomu, fazladan X kromozomuna göre daha fazladır. Bu da saldırgan davranışa
yol açmaktadır.” demişlerdir. Fakat yazarlar yine de şiddet suçlarının daha
büyük bir çoğunluğunun, kromozomları normal kişilerce işlendiği, XYY kromozomlu
erkeklerin saldırganlıklarını kontrol altında tutabildikleri sonucuna
varmışlardır.[33]
Eleştirisi: Son araştırmalar, soyaçekimin suçluluğa etkisinin pek az olduğunu
ortaya koymaktadır. Ailenin psikolojik, kültürel ve sosyal etkileri ile
soyaçekim karıştırılmaktadır. Tek yumurta ikizleri birbirinden ayrı çevrelerde
yetiştikleri takdirde, davranış benzerliklerinin az olduğu ortaya çıkmıştır.
Sapıcı davranış çok şekiller göstermektedir. Hırsız olsun, sahtekarlık, adam
öldürme, vergi kaçırma olsun, suçlar da ancak iyi özellikler kadar soya çekim
yolu ile geçerler, kanısındayız.
DİPNOTLAR:
[1]
Prof.Dr. R.Füsun SOKULLU-AKINCI’nın “KRİMİNOLOJİ” kitabından alınmıştır.
İstanbul, 1994.
[2] Nietzel, Crime and its Modification, New
York, 1979, 67.
[3] Sapsford, İndividual Deviance: The Search
for the Criminal Personality, Crime and Society, (ed.
Fitzgerald-McLernan-Parson), London, 1986, 311.
[4] Williams, Criminology and Criminal
Justice, London, 1982, 17.
[5] Williams, 18.
[6] Hooton, Crime and The Man, Boston, 1939,
379.
[7] Hooton, 388.
[8] Hooton, 392.
[9] Hooton, 108.
[10] Hoghughi, 54.
[11] Aggleton, Deviance, London, 1987, 16.
[12] Williams, 18-19.
[13] Sheldon, Varities of Temparament, New
York, 1942, 26-27.
[14] Taylor-Walton-Young, The New Criminology,
Surrey, 1985, 43.
[15] Williams, 20.
[16] Nietzel, 70.
[17] Glueck-Glueck, Unravelling Juvenile
Delinquency, Cambridge, Mass, 1950, 246.
[18] Glueck-Glueck, 271.
[19] Nietzel, 71.
[20] Hoghughi, The Delinquent, Direction for
Social Control, Essex, 193, 55.
[21] Rosenthal, Genetic Theory of Abnormal
Behavior, New York, 1970, 134.
[22] Stott, Delinquency, The Problem and its
Prevention, London, 1982, 198.
[23] Dönmezer, Kriminoloji, İstanbul, 1984,
138.
[24] Nietzel, 71; Taft, Criminology, A
Cultural İnterpretation, New York, 1950, 61.
[25] Taft, 139.
[26] Dönmezer, Kriminoloji, 304.
[27] Taft, 64.
[28] Nietzel, 72.
[29] Aggleton, 19-20.
[30] Prins, Criminal Behavior, London, 1982,
58.
[31] Hoghughi, 54.
[32] Nietzel, 74.