www.kriminoloji.com
ŞİDDETİN NÖROBİYOLOJİSİ
Erol TUTAR
© www.kriminoloji.com 2002
Baştan
şu bilgilendirmeyi yapalım: Burada şiddetin nörobiyolojisi konusunda bazı
kaynaklardan derlenmiş bilgiler, doğrudan alıntı yapılarak aktarılacaktır. Aktarılanlarla
kaynaktaki metin arasında en ufak bir farklılık varsa son notlarda kaynaklar
“bkz.” ile başlatılacaktır. Birebir alıntılar tırnak içinde veya bir başka
şekilde gösterilmeyecektir. Konuya başlamadan önce konu içerisinde
karşılaşılacak bazı terim ve kısaltmalar hakkında kısa bilgi verelim.
Nörotransmitterler,
nöronlar tarafından sentezlenen kimyasallardır ve diğer hücrelerle haberleşmeyi
sağlamak üzere kullanılırlar.[1]
Nörotransmitter için farklı kaynaklarda farklı karşılıklar kullanılmaktadır.
Nörotranmitter; beyin iletici kimyasalı, kimyasal aktarıcı, nöro-iletici, sinir
iletici olarak da çeşitli kaynaklarda geçmektedir. Serotonin bir başka ifadesi
de 5-hidroksitriptamin ya da 5-HT’dir. 5-HTT ise serotonin taşıyıcı genidir.
Metinde bazı yerlerde beyin omurilik sıvısı, BOS kısaltması ile geçmektedir.
Beyindeki
kimyasal olayları hayvan kurban etmeden anlamanın en etkili yollarından biri
hayvanların omurilik sıvılarını incelemektir. Bu ciddi bir tehlike yaratmadan
hayvanın omurga başından alınabilir bir sıvıdır. Bu sıvı temel olarak beynin
atık sistemidir ve kısmen parçalanan beyin nöro-iletilerinin yan ürünlerinden
oluşur.[2]
Serotoninin beyindeki yıkım ürünü, yani serotonin yıkıldıktan sonra dönüştüğü
madde 5-HIAA’dır (5-Hidroksi indol asetik asit). 5-HIAA seviyesi bize beyindeki
serotonin miktarı hakkında fikir verebilir. Yani, 5-HIAA çoksa, demek ki çok
miktarda serotonin yıkıldı; 5-HIAA seviyesi az ise, bu da az miktarda serotonin
vardı ve nihayetinde az miktarda 5-HIAA oluştu demektir.[3]
Adrenalin ve epinefrin terimiyle, noradrenalin ve norepinefrin terimlerinin eş
anlamlı olduklarını belirtmeliyim.[4]
Şiddetin
ortaya çıkmasıyla alakalı nörobiyolojik etkenleri incelemeden evvel bazı
tanımlamaları yapmakta yarar var. Şiddet içeren olumsuz duygu ve davranış
terkiplerini tanımlayan kavramlardan ilki agresyon ya da en yakın Türkçe
ifadesiyle saldırganlıktır. Agresyon terimi bedensel ve ruhsal açıdan başka
canlılara ve nesnelere zarar vermek amacıyla, kızgınlık, öfke ve nefret dolu
yıkıcı her türlü davranışı tanımlamaktadır. İkinci terim hostil ya da düşmanca
saldırganlık. Bu terim kişinin aşağılandığını ve kasıtlı bir şekilde tahrik
edildiğini algıladığı durumlara karşı gösterdiği her türlü tepkiyi ifade
etmektedir. Şiddet ya da violence ise bir kişi ya da bir grubun başkalarına
karşı verdiği her türlü fiziksel zararı tanımlar. Aniden ve abartılı bir
biçimde ortaya çıkması ve karşısındakini yaralama ve yok etme amacını gütmesi
nedeniyle saldırganlık yıkıcı eylemlerin marjinal noktasında yer alır. Tanım
gereği şiddet kendine dönük saldırganlığı ve intihar davranışını kapsamaz.[5] Agresyon daha genel, şiddet ise daha
dar anlamlı bir terim olarak kullanılır.[6]
Suçun
ve şiddetin kökenini açıklayan çok sayıda kuram vardır. Genel olarak, bunları
kısaca dört grupta sayabiliriz: (1) Biyolojik teoriler, (2) Psikolojik ve
psikiyatrik teoriler, (3) Psikososyal ve sosyolojik teoriler ve (4) Karma
teoriler.
İnsan
davranışlarının kökenlerinde birçok faktör yatar. Biyolojik, psikolojik, sosyal
ve kültürel etmenler, değişik oranlarda davranışların belirleyicileridir. Bir
davranıştan sorumlu bir tek etmenden söz etmek doğru değildir. Her insan
davranışının bu dört etmen de değişen derecelerde rol alır.[7]
Saldırgan
davranışın nedenini ve nasıl geliştiğini açıklamaya yönelik olarak içgüdüsel
davranış, sosyal öğrenme, engellenme ve bilişsel davranışçı model gibi birçok
kuram ileri sürülmüştür. Saldırgan davranışın öğrenilmiş ve uyum sağlayıcı bir
durum olduğunu ifade eden bu kuramsal görüşlerin yanında, fizyopatolojik zemini
ortaya çıkarmaya yönelik nörokimyasal, nörofizyolojik ve beyin görüntüleme
çalışmaları giderek artmaktadır.[8]
Nöroanatomik,
nörofizyolojik, endokrinel ve diğer fizyolojik anormallikler, saldırgan
davranışın ortaya çıkma olasılığını etkilemektedir. Bu faktörler insanların
şiddet içerikli davranışlar göstermelerine doğrudan neden olmuyor gibi
görünseler de çocukların biyolojik farklılıkları ve erken yaşlarda farklı
öğrenme ortamlarına maruz kalmaları etkileşim içerisine girerek (veya
biyososyal etkileşimler) sosyal davranışta bireysel farklılıkları ortaya
çıkarmaktadır. Yaşamın erken dönemlerindeki biyososyal etkileşimler, özellikle
alışkanlık hâlindeki saldırgan davranışın gelişimde önemli bir rol oynuyor gibi
gözükmektedir.[9] Biyolojik
yatkınlıklar, çevreyle etkileşimlerin çocukların sosyal senaryolarını,
inançlarını ve şemalarını nasıl biçimlendirdiğini ve insanların tahrik edici ve
engelleyici bir çevresel uyaran karşısında bilişsel ve duygusal olarak nasıl
tepki verdiklerini etkilemektedir.[10]
Yapılan
deneysel araştırmalar ve olgu örnekleri saldırgan davranışlarda frontal lop,
hipotalamus, limbik sistem ve beyin sapı gibi beyin yapılarının işlevsellik
sorunlarının; aseltilkolin, GABA, norepinefrin, dopamin, serotonin gibi
nöromediatörlerin, kortizol ve testosteron gibi hormonal faktörlerin işlevsel
farklılıklarının rolü olabileceği üzerinde durmaktadır.[11]
Beyin
aktiveleri birçok değişik nörotransmitterin bir araya gelmesiyle kontrol
edilmektedir. Bir beyin hücresinden diğerine mesaj ileten bu maddelerden biri
de serotonindir.[12]
Agresyon üzerine inhibitör etki gösterir.[13] Serotonin beyinde
yaptığı en önemli vazife, tıpkı GABA gibi, yatıştırıcı etkilerdir. Serotonin
beyindeki pek çok kimyasalın salınımını baskılar. Bu nedenden dolayı,
serotonini yüksek insanlar hayattan daha çok zevk alan, daha az kaygılı,
huzurlu bireylerdir. Bugün, anksiyete bozukluğu ve depresyonun sebeplerinden
birisinin serotonin azlığı olduğunu biliyoruz.[14]
Serotonin,
5-hidroksitriptamin (5-HT) olarak da adlandırılmaktadır.[15]
Serotonin reseptörleri beynin tümüne dağılmışlardır ve serotonin, duygudurum,
oryantasyon, hiddet, impuls kontrolü ve seksüel aktivitenin düzenlenmesinde
etkili olur. 5-HT üretimi ve metabolizmasındaki değişiklikler birçok farklı
davranışın oluşmasıyla ilgilidir.[16]
Serotonin
saldırgan davranışla en fazla ilintilendirilen kimyasal maddedir. Özellikle
orbitofrontal bölgedeki yetersiz serotonerjik etkinliğin saldırgan davranışın
ortaya çıkmasında önemli olduğu bilinmektedir. Ayrıca kolinerjik ve
katekolaminerjik sistemler de agresyonu artırır. İntihar ve saldırganlıkta
artmış noradrenerjik etkinlik vardır.[17]
Öyle gözüküyor ki serotonerjik bozuklukların anksiyete, depresif duygu durum,
saldırganlık gibi birçok fizyopatolojik olaylarla ilgileri vardır.[18]
Serotonerjik nöronlardaki aktivite saldırganlık da dâhil olmak üzere risk alma
davranışlarını ketler görünmektedir. Ön beyindeki serotonerjik aksonlardaki
tahribat saldırganlığı arttırırken, serotonerjik aktarımı hızlandıran ilaçların
uygulanması azaltır.[19]
Beyinde
serotoninin yapımını kontrol eden genin iyi işlev görmemesi ya da üretimde bir
sorun olmaksızın serotonin taşınmasını sağlayan proteinleri kontrol eden
genlerin hatalı olması veyahut da üretim ve taşımada bir sorun olmaksızın
serotoninin bağlandığı reseptörlerin kusurlu üretilmesine neden olan genlerin
bulunması, bir şekilde saldırgan davranışların ortaya çıkmasını sağlayabiliyor.[20]
DNA
polimorfizmi denen genetik etken agresif davranışlarla yakın ilişkili
bulunmuştur. En iyi bilinen DNA polimorfizmi triptofan hidroksilaz (TPH)
genindedir. TPH, serotonin sentezinde hız sınırlayıcı enzimdir.[21]
Serotonin sentezinde hız sınırlayıcı enzim TPH geni 11. Kromozomun kısa
kolundadır. Dürtüsel suçlarda beyin omurilik sıvısı (BOS) 5-HIAA seviyeleri TPH
genotipi ile ilişkilidir. BOS 5-HIAA seviyelerinin düşmesi merkezi serotonin
etkinliğinin düştüğünü gösterir.[22]
Bu genin farklı allelerine sahip dürtüsel şiddet suçlularında beyin omurlik
sıvısında (BOS) serotonin yıkım ürünü düzeylerinde düşüklük tespit edilmiştir.
Benzer bulgular intihar eden bireylerde gösterilmiştir. Bu bulgu dürtüsel
olarak suç işleyen bireylerde genetik bir farklılığa bağlı olarak yeterince
serotonin üretilemediğini ve bu durumun agresif davranışlara yol açtığını
düşündürmektedir. Daha ileri çalışmalar serotoninin bu etkisini vasopressin ile
birlikte oluşturduğunu göstermiştir. Yani serotoninin ve vasaopressin agresyon
üzerine birlikte inhibitör bir etki gösterir.[23]
Beyindeki
düşük serotonin düzeyleri saldırganlığa, özellikle de reaktif ya da itkisel
saldırganlığa eğilimin fazla olması ile ilişkilendirilmiştir. Bununla tutarlı
bir biçimde, beynin serotonini ele alma biçimiyle ilişkili genlerdeki
farklılıklar da etkilidir.[24]
Serotoninin
etkilediği en az 14 farklı reseptör vardır, bunun dışında bir de salınmasından
sonra sinapstan serotonini emen, bu nedenle hareket süresini kısıtlayan farklı
tipte bir reseptör vardır. Serotonin reseptörlerinden biri (tip 1B)
saldırganlıkla özellikle ilişkilendirilmiştir.[25]
Serotonin beyinde çok yayılır ve bu nedenle beklenebileceği üzere yemek,
cinsellik, tedirginlik ve başka birçok işlevi etkiler. Bunlardan biri de
“itkisellik”, yani herhangi bir duruma daha fazla direnmeksizin hızlı tepki
verme eğilimidir; bu eğilim düşük düzeyde serotonin faaliyetiyle
ilişkilendirilir. Bu durum, serotonin reseptörlerinin belli genetik
versiyonlarına sahip insanlarda reaktif saldırganlık olasılığının fazla
olmasını açıklayabilir.[26]
Serotonin
taşıyıcı üretiminden sorumlu genlerdeki farklılıklar ile insanların amigdala
tepkisi arasında bir ilişki olduğu saptanmıştır (serotonin taşıyıcıları,
sinaptik yarıktaki serotonin miktarını terminal düğmesinden serbest
bırakılmasının düzenlenmesinde rol oynar). Serotonin taşıyıcılarının biri uzun,
biri kısa olmak üzere iki ortak allelleri vardır. En az bir kısa allel taşıyan
insanlar, daha yüksek düzeyde kaygı göstermeye ve depresyon gibi duygu durum
bozukluğu geliştirmeye daha yatkındırlar.[27]
Serotonin taşıyıcı geninin (5-HTT) destekleyici bölümünde bir veya iki kısa
alelin varlığı heyecanlarda artış ve depresyona yatkınlıkla ilişkilidir.[28]
Kanıtlar göstermektedir ki, kısa alele sahip olmak daha yüksek anksiyete
seviyesi ile de alakalıdır.[29]
5-HTT geni 17. kromozomdadır.[30]
Serotoninle
ilişkili başka bir genin adı da MAO-A (monoamin oksidaz, tip A)’dır. MAO-A
serotonini, ama aynı zamanda noradrenalin (ABD’de norepinefrin) ve dopamin gibi
başka ilişkili kimyasalları da parçalayan bir enzimdir.[31]
İki tür MAO vardır. Birincisi, bu sözünü ettiğim nörotransmitterleri hızlı bir
şekilde yıkan MAO enzimi, bir diğeri de, bu kimyasalları yavaş, tedrici bir
şekilde yıkan MAO enzimi. Bir hadise karşısında bir anda öfkelenen bir bireyin
beyninde serotonin, dopamin ve norepinefrin ani bir salımı söz konusudur. Bu ani
salımlar neticesinde birey sinirlenir, fakat MAO enzimi aynı süratle bu
nörotransmitterleri yıkar ve kişi sakinleşir. Diğer durumda ise, söz konusu
hadisenin cereyan etmesi karşısında salınan serotonin, dopamin ve norepinefrin
bir türlü yıkılamadığı veya çok yavaş yıkıma uğradığı için, sinapslarda biriken
ve karşı nöronu sürekli stimüle eden/uyaran bu nörotransmitterler kişinin
yatışamamasına ve dürtüsel eylemlerde bulunmasına neden oluyor. Kişide bulunan
MAO enziminin yavaş veya hızlı yıkan tür olması genetik olarak aktarılan bir
özellik. Dolayısıyla, suça yatkınlık genetik bir tarafı da mevcut bir olgu.[32]
MAO-A
genin ve düşük MAO etkinliğinin dürtüsel saldırganlıkla ilişkileri vardır.[33]
Monoamin oksidaz A (MAO-A) eksikliğine neden olan genetik değişimler,
erkeklerde şiddet davranışı ile ilişkilidir.[34]
Bu genin düşük etkinlik gösteren biçimine sahip erkeklerde çocukluktaki
huysuzluğun yetişkinlikte saldırganlığa varması özellikle mümkündür.[35]
Buna ek olarak, düşük seviyelerdeki monoamin oksidaz A, antisosyal davranış
gösteren kişilerde bulunmaktadır. Bu durum ayrıca, çocukluğunda kötü
muamelelere maruz kalmış kişiler için de geçerlidir.[36]
MAO
haricinde nörotransmitterler yıkılımına neden olan başka enzimler de var, COMT
(Katekol-O-Metil Transferaz) ya da sinapslardaki vezikülleri/kesecikleri
modifiye eden, değiştiren proteinler de söz konusu.[37]
Serotonin
(5-HT) dürtüsel saldırganlıkla bağlantılıdır.[38]
Serotonin eksikliği, farklı araştırmalarda, dürtüsel saldırganlık davranışı ile
tutarlı bir ilişki ortaya koymaktadır. Serotonin, sosyal karar verme aşamasında
dürtüsel saldırganlık gibi duygu durumunun düzenlenmesinde önemlidir. Serotonin
ayrıca, tipik olarak saldırgan sosyal tepkileri kontrol altında tutarak, sosyal
karların verilmesinde çok önemlidir.[39]
New
ve arkadaşları tarafından yapılan işlevsel bir görüntüleme çalışmasında,
dürtüsel saldırganlık geçmişi olan insanların 12 haftalık serotonin geri alım
inhibitörü tedavisinden önce ve sonra bölgesel beyin aktivitelerini ölçtüler.
İlacın prefrontal korteksteki aktiviteyi arttırdığını ve saldırganlığı
azalttığını buldular.[40]
Hem
primatlarda hem de insanlarda, şiddet eğilimli çocuklar ve yetişkinler
arasından düşük serotonin seviyesi sıkça rastlanılan bir durumdur.[41]
İnsanlarda, insan dışı primatlarda ve küçük laboratuar hayvanlarında yapılan
çalışmalardan elde edilen kanıtların büyük çoğunluğu, agresif davranışların
modülasyonunda serotoninin rolüne destek verir.[42]
Laboratuvar Hayvanlarında Yapılan
Araştırmalar: Serotonerjik snapslardaki aktivitenin
saldırganlığı ketlediği konusunda çok kuvvetli kanıtlar vardır: Tam tersine, ön
beyindeki serotonerjik aksonlardaki yıkım muhtemelen ketleyici etkiyi ortadan
kaldırarak saldırgan davranışı kolaylaştırır.[43]
Serotonin
sadece basit bir biçimde saldırganlığı ketlemez, aynı zamanda riskli
davranışlar üzerinde kontrol edici etki gösterir. Yapılan genetik çalışmalar
serotoninin saldırganlıkta ketleyici rolü olduğunu doğrulamıştır.[44]
İnsanlarla Yapılan Araştırmalar: Birçok
çalışma, serotonerjik nöronların insan saldırganlığında ketleyici bir rol
oynadığını ortaya koymaktadır. Örneğin, serotonin oranının salınımında çöküş
(CSF’deki düşük düzeyde 5-HIAA ile görülür) saldırganlık ve saldırı,
kundaklama, cinayet, çocuk dövme gibi diğer anti sosyal davranışlarla
ilişkilidir.[45]
Laboratuar ortamında kişilerin serotonin seviyelerinin düşürülmesi tiksindirici
olaylara karşı tepkilerini ve sözde elektrik verme ya da haksızlık karşısında
öç alma konusundaki istekliliklerini artırmaktadır.[46]
GABA,
glutamattan sonra beyinde en çok miktarda bulunan inhibitör/yatıştırıcı
nörotransmitterdir. Glutamat gaz pedalına basan nörotransmitterse, GABA da
frene basandır. Uyku haline geçmemiz GABA sayesinde mümkün olur. Sinirlenildiği
zaman sakinleşmeyi sağlayan, kaygılı ruh halinizi dinginleştiren “GABA”dır.
Depresyon, anksiyete ve yoğun stres durumlarında beyinde “glutamat” aktivitesi
artarken, “GABA” aktivitesi azalır.[47]
Bu madde önemli bir ketleyici nörotransmitterdir.[48]
Gama
amino bütirik asidin (GABA) beyinde hem inhibitör hem de eksitatör sinapslarda
görev alması gerek saldırgan davranışların ortaya çıkmasında gerekse bu
davranışların dizginlenmesindeki rolünü anlaşılır kılmaktadır. Bu nedenle GABA
üzerinden etkili benzodiazepinlerin ve alkolün saldırgan davranışlar üzerindeki
etkisi değişkenlik göstermektedir. GABA agonistleri saldırganlığı azaltır. GABA
antagonistleri (pikrotoksin) ise saldırganlığı artırır.[49]
GABA
reseptörlerine bağlanan maddelerden biri alkoldür.[50]
Aşırı miktarda alınan alkol GABA aktivitesini artırarak beynimizde kuvvetli bir
dinginlik, uyku, muhakeme güçlüğüne neden olur. Ancak az miktarda alkol
alındığında GABA salınmasını sağlayan nöronları dinginliğe uğrattığı için,
geçici bir glutamat üstünlüğü oluşturur. Bu da, fiziksel aktivitenin artmasına,
konuşkanlığa, tansiyonun yükselmesine, kalbinizin daha hızlı çarpmasına neden
olur.[51]
GABA
reseptörlerine bağlanan bir diğer madde “progesteron”dur. Progesteron, tıpkı
östrojen gibi bir kadınlık hormonudur.[52]
Âdete yakın dönemlerde sadece rahimdeki değil, beyindeki “progesteron”,
dolayısıyla GABA etkinliği azalır ve beyindeki yatıştırıcı devrelerin faaliyeti
yavaşlar. Kadınların âdet dönemlerine yakın vakitlerdeki hırçın, asabi
davranışlarının sebebi budur.[53]
Birçok
nörotransmitter ve hormonun, saldırganlık üzerinde bir etkiye sahip olduğu
bilinmektedir.[54]
Genellikle hormonların belli bir davranışa neden olmaları mümkün değildir.
Hormonlar sadece davranışın olma olasılığını kolaylaştırır ya da engeller.
Biyoloji kendi başına çalışmaz, saldırgan davranışlara bakarken düşünülmesi
gereken çevre ve sosyal faktörler gibi diğer değişkenler de mevcuttur.[55]
Testosteron şiddet davranışını tetiklemezken, bir kişinin uyarıcılara nasıl
tepkide bulunacağını değiştirebilir.[56]
Hormansal
etkiler, insanlardan daha az gelişmiş hayvanlarda, insanlarda olduğundan çok
daha güçlü gibi görünmektedir.[57]
Testosteronun hayvan araştırmalarında saldırgan davranışlardaki rolü
bilinmesine karşın insandaki etkisi çok belirgin değildir. Genel olarak plazma
ve tükürükte ölçülen serbest testosteron düzeyi ile saldırgan/hostil davranış
arasında pozitif bir ilişki kurulmaktadır. Özellikle antisosyal dürtüsel şiddet
suçlularında klinik çalışmalar BOS serbest testosteron düzeylerinin
yükseldiğini göstermiştir.[58]
Hayvan ve insan katılımcılarını kullanan araştırmalarda, rekabetçi saldırganlık
ergenliğe doğru artmaktadır. Bu saldırganlık iğdiş edilme ile düşebilirken,
testosteron enjeksiyonu ile daha fazla artar.[59]
Testosteron verilen erişkinlerde saldırganlık eğiliminde artış bildirilmiştir.
Ayrıca saldırgan kriminallerin tükürük ve plazma testosteron düzeylerine sahip
olduğu tespit edilmiştir.[60]
Bir erkeğe testosteron enjekte etmek onu otomatik olarak saldırgan
yapmayacaktır fakat testosteron seviyesi düşük olan erkeklerin kışkırtıldıkları
zaman saldırganlaşma olasılıkları bir şekilde daha düşüktür. Testosteron kabaca
bir pil gibidir. Her şey, sadece pil gücünün oldukça düşük olduğu durumlarda,
belirgin ölçüde yavaşlayacaktır.[61]
Testosteron ile saldırgan davranış ilişkisinin hangi mekanizma üzerinden
gerçekleştiği konusunda ilâve çalışmalara ihtiyaç vardır.[62]
Testosteron
gerçekten de bir erkeğin tarihini şekillendirir, çünkü onsuz erkek olamaz.
Sonra erkeğin görünümünü, davranış biçimini, çocukları olup olmamasını, sürdüğü
hayatın büyük bölümünü de şekillendirir.[63]
Testosteron yetişkin bir erkek için üç önemli şey yapar: Onun doğurgan olmasını
sağlar; sakal, saç, kas gibi hem cinsel çekiciliğini artıran hem onu bir
yetişkinin rekabetçi ve riskli hayatına hazırlayan fiziksel özellikler
geliştirmesini sağlar; beynini etkiler, seksle ilgili olmasını, seks aramasını
sağlamakla kalmaz, bu girişiminde başarılı olmasını sağlayan psikolojik ve
duygusal nitelikler kazanmasını da sağlar.[64]
Testosteronun rekabet gücü ya da saldırganlık gibi nitelikler üzerinde etkisi
olur, bunlar kararların alınma biçimi açısından sonuçlar doğurur.[65]
Savaşlarda,
çetelerde ve fanatikliğin her yönünde testosteronun dokungaçlarını görürüz.
Saldırganca eğilimler, rekabet özellikleri, başka grup üyeleriyle ittifaklar
kurma, ama yabancılara karşı husumet gütme, bölgeye bağlı olma eğilimi:
Bunların hepsi de testosteronun güdümündeki davranışlara örnektir.[66]
Testosteronun en yoğun görüldüğü dönem yaş aralığı ile suç işlemenin
yoğunlaştığı yaş aralığı arasında nasıl bir ilişki vardır; testosteron ile
bölge belirleme ve yoğun testosteron dönemi ile kendini bir “davaya adama”,
davaya ve dava grubuna bağlanma, bunun için mücadele (savaş) yapma ilişkisi
nedir; bu etkenlerin suçla bir ilişkisi var mıdır; gibi sorulacak soruların
cevapları başka verilerle detaylıca işlenebilecek bir konudur.
Ana
rahminde aşırı düzeyde testosterona maruz kalan CAH (konjenital adrenal
hiperplazi) olan dişiler normal dişilere göre daha erkek tarzı fiziksel
saldırganlık gösterir, ama CAH olan erkekler normal erkeklere benzer.[67]
Hayatın ilk evrelerinde testosterona maruz kalmanın dişilerde saldırganlığı
artırdığı yönünde kanıtlar mevcuttur, ama erkeklerde yüksek düzeyde
testosteronun benzer sonuçlara yol açtığı yönünde kanıt yoktur.[68]
Daha
yüksek düzeylerde testosteron her iki cinsiyetin de daha riskli tercihler
yapması anlamına gelir. Benzer şekilde, erkekler genellikle başkalarına
kadınlardan daha az empati gösterir; testosteron kadınlarda da empatiyi
azaltır.[69]
Testosteron, prefrontal korteksteki nöronal aktiviteyi azaltan bir madde olarak
tanımlanabilir.[70]
Testosteron
ve saldırganlık arasında güçlü bir ilişki olmasına rağmen, genellikle hormonlar
belirli bir davranışa neden olmazlar. Bunlar sadece saldırgan davranışın olma
olasılığını kolaylaştırır ya da engellerler.[71]
Bazı
kaynaklar testosteronla saldırganlık arasında doğrudan bir ilişki kurmaktadır.
Fakat hâkim görüş, testosteron ile saldırganlık arasında doğrudan değil,
dolaylı bir ilişki olduğu yönündedir. Esas olarak, testosteron rekabetçi ve
riskli davranışları artırmaktadır. Burada rekabeti kazanmak ve hedefe ulaşmak
için yapılması gereken eylemin ne olduğunun çok daha önemli olduğu
gözükmektedir. Örneğin bir oyunda kazanmak için cömertlik (iyi) veya şiddet
(kötü) gerektiriyorsa, hedefe ulaşmakta kullanılan yöntemden bağımsız olarak,
testosteron burada kazanma yönünde etki etmektedir. Bu nedenle de testosteronun
etkisinin dolaylı olduğu ifade edilmektedir.
Testosteron,
serotonin ve davranış arasındaki trafiğin çift yönlü aktığını hatırlamak
önemlidir. Örneğin, testosteron baskınlığı ve saldırganlığı artırabilir fakat
baskın olma ya da mağlup etme davranışları da testosteron seviyesini artırır.[72]
Saldırganlık
açısından önemli olabilecek başka hormonlar da vardır, bunlar da testosteronla
etkileşim içindedir. Kortizol hormonu (farelerde kortikosteron) stres halinde
artar, travma sonrası stres bozukluğu vs. de içeren durumlarda uyarılmayı
artırarak saldırganlığı teşvik eder; düşük kortizol düzeyleri çocuklukta
davranış bozukluklarında görülenlere benzer farklı tipte saldırganlıkları
teşvik edebilir.[73]
Kortizol,
GABA reseptörlerine bağlanan bir maddedir. Kortizol, böbrek üstü bezinde
üretilen ve GABA etkinliğini artıran bir hormondur. Stres hormonu olarak
bilinir ve strese karşı tahammül etmemizi sağlar.[74]
Ancak, aşırı ve uzun süren streslerdeki yoğun kortizol salımı süreci ters yöne
işletir. Bu nedenle, glutamat salımı artar, bu da, depresyon, anksiyete ve
intihara teşebbüsü tetikler.[75]
Şiddet
suçları işlemiş antisosyallerde 24 saatlik idrar serbest kortizolü düşük
bulunmuştur. Kontrollere göre antisosyal dürtüsel şiddet suçlarında BOS
kortikotropin düzeyi önemli derecede düşük bulunmuştur. Ancak bu düzeyler
dürtüsel olmayan şiddet suçları ve aralıklı patlayıcı bozukluğu olan şiddet
suçlarında antisosyallere göre biraz daha yüksektir.[76]
Serum
kolesterolü ile şiddet arasındaki ilişki olduğu bilinmektedir. Dürtüsel şiddet
suçlularının dürtüsel olmayanlara göre kolesterol düzeyleri düşüktür.
Kolesterol düzeyini düşüren ilaç kullananlarda saldırgan davranışlarla ölüm
oldukça sıktır. Özellikle omega-3’ten fakir diyetle beslenenlerde intihar ve
depresyon sıkça görülür. Bir araştırmada omega-3’ün saldırgan ve depresif
davranışları azalttığı bulunmuştur.[77]
Bu bulgulardan hareketle omega-3’ün nöron zarı yapımında önemli olduğu, bu
maddenin yetersizliğinde beynin yeterince gelişememesi nedeniyle dürtüsel
davranmaya eğilimli hâle geldiği söylenebilir.[78]
Ayrıca
vazopressin, oksitosin ve nöropeptid Y gibi nöropeptidlerin de saldırgan
davranışların oluşumunda rol oynadığına dair kısıtlı veriler bulunmaktadır.[79]
Erkeklere
vazopressin tanıdık olmayan yüzlere karşı hasmane bir yüz ifadesiyle karşılık
verilmesi olasılığını artırır; vazopressin verilmiş erkeklerin yüzlerindeki
ifade o kadar da dostane değildir. İlginçtir, vazopressinin kadınlardaki
etkileri hayli farklıdır: Dostane tepkileri artırır.[80]
Süt
salgılayan meme ucuna dokunulması hipofiz bezindeki oksitosin hormonunun
salgılanmasına neden olur. Memeler oksitosine duyarlıdır, bazı hücreleri
büzüşerek süt fışkırtır.[81]
Oksitosinin başka bir işlevi de anaç davranışın kontrol edilmesi ve anne ile
bebek arasında bağ kurulmasıdır. Beyindeki oksitosin reseptörleri hamilelik
esnasından artıyor. Yapılan araştırmalarda oksitosinin başka tip bağlar
kurulması ile de ilgili oldukları tespit edilmiştir. Dişilerle nispeten tekeşli
bağlar kuran erkek tarla faresi türlerinde oksitosin reseptörlerinin sayısı,
daha gelişigüzel ilişki kuran türlere göre daha fazla olduğu görülmüştür.[82]
İnsanlarla yapılan fMRI çalışmasında, anneler yavrularının resimlerine
baktıkları zaman, beyin bölgelerinde aktivite ve oksitosin ve vazopresin içeren
reseptörlerin aktivitesinde artış gösterdiği bulunmuştur. Olumsuz duygular
içeren bölgeler, amigdala gibi aktivite de azalma göstermiştir.[83]
Erkeklerin
bağ kurma, böylece çeşitli çeteler oluşturma eğiliminde oksitosinin de bir
etkisi var mıdır? İnsanlarda oksitosinin incelenmesi ile ilgili büyük bir sorun
vardır: Oksitosin gibi küçük pepitler, kana enjekte ettiğinizde beyne
ulaşmazlar. Bunu aşmanın yollarından biri onları burna doğru püskürtmektir:
Bazıları beyne ulaşabilir, gerçi bu tutarlı ya da güvenilir bir yöntem
değildir. Bu şekilde tedavi edilmiş erkeklerin başkalarına karşı güvenlerinin
arttığı, birlikte hareket etmeye daha istekli ve daha cömert oldukları gözlenmiştir.[84]
Oksitosin çatışmaların çözülmesini destekler, grubun diğer üyelerinin daha
fazla tercih edilmesini de sağlar (aslına bakılırsa grup dışındakilere karşı
hasmane tepkileri artırabilir). Diğer insanların hisleriyle empati kurulmasını
kolaylaştırdığı yönünde kanıtlar da mevcuttur.[85]
Genç
erkeklerde frontal loblar yirmili yaşlarının başlarına dek olgun değildir, genç
kadınların gerisinde kalır. Frontal loblar inanç sistemleri, toplumsal
davranışlar ve duygusal tepkiler dâhil olmak üzere birçok işlevle ilgilidir.
Frontal lobların olgun olmamasının, genç erkeklerin birlikte savaşmaya ya da
bir çete, bir tabur, bir futbol kulübü vs.’nin üyesi olmaya, bazı örneklerde
kendilerini feda etmeye istekli olmalarında bir rol oynayabileceğini ileri
sürmek fazla ileri gitmek mi olur acaba?[86]
Frontal
lobların hasar görmesi, insanları risklere karşı kayıtsız kılar ya da risklerin
farkına varmamalarına yol açar, insanlar hem laboratuarda hem gerçek hayatta
feci ekonomik kararlar alırlar.[87]
Frontal loblar, doğal olarak, beynin önünde bulunur; insanlarda başka türlere
nazaran iyi gelişmişlerdir.[88]
Pek
çoğumuz için engellemeler, duygusal tepki vermeyi başlatabilir ancak genellikle
kendimizi sakinleştiririz ve bu dürtülerimizi bastırırız. Göreceğimiz gibi
Ventromedial prefrontal korteks, bu tip durumlarda tepkilerimizi düzenleme
konusunda önemli rol oynar.[89]
Ventromedial prefrontal korteksin duyguya ilişkin davranışlarda önemli rol
oynuyor olduğu gerçeği bu bölgedeki hasarın etkileri ile gösterilmiştir.[90]
Ventromedial prefrontal korteks (vmPFC) lezyonu olan insanlar sıklıkla dürtüsel
davranışlar göstermekte ve uygun olmayan öfke patlamaları sergilemektedirler.
Bu duruma yönelik tepki noksanlığının önemli sonuçları vardır ve sıklıkla
yanlış karar vermeye yol açar.[91]
Prefrontal
korteksin yanı sıra hipotalamus ve amigdala, saldırganlığı etkileyen anatomik
farklılıklarda, özellikle önemli bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
çekirdeklerdeki elektriksel uyarılma ve lezyonlar, bir kişinin saldırgan
davranmaya yönelik eğilimini artırabilir ya da azaltabilir. Travma, tümörler ve
benzerlerinin neden olduğu anatomik farklılıklar, saldırganlık eğilimlerini
etkilemektedir. Ancak, saldırganlıktaki gözle görülebilir değişiklikler aynı
zamanda durumsal faktörlere de bağlıymış gibi gözükmektedir.[92] Örneğin,
erkek bir maymun daha az baskın maymunların yanındayken amigdala uyarıldığında
diğer maymunlara saldırır. Öte yandan, daha baskın maymunların yanındayken
amigdala uyarıldığında saldırmayacak, bunun yerine kaçmayı tercih edecektir.[93]
Epey
örneği olan frontal loblarda hasar durumu, sosyal işlevsellikte büyük, sıklıkla
da feci değişimlere yol açar. Bu konuda en sık aktarılan klasik örnek Phineas
Gage’dir.[94]
Kaza, 13 Eylül 1948 tarihinde akşam saat dört buçukta Vermont yakınlarındaki küçük
bir köy olan Cavendish’de meydana geldi.[95]
Demir yolunda ustabaşı olan Phineas Gage, çelik bir çubuk kullanarak kayanın
içindeki deliğe bir miktar patlayıcı madde yerleştiriyordu. Aniden barut
patladı ve çelik çubuk, kaya işçisinin çenesinden girdi ve beynine geldi,
başının üstünden dışarı çıktı. O hayatta kaldı, ancak başka biri olmuştu. Bu
hasardan önce ciddi çalışkan ve enerjikti. Sonra ise, çocuksu, sorumsuz ve
diğerlerini düşünmeyen birisine dönüştü. Bazı insanlarda, onun öfke patlamaları
yüzünden Dr. Jekyll’in Bay Hyde’a dönüştüğü izlenimine yol açtı. Plan yapma
konusunda başarısızdı ve eylemleri kaprisli görünüyordu. Geçirdiği kaza
orbitofrontal korteksi büyük ölçüde yaralamıştı.[96]
İyi ve aklı başında bir demiryolu ustabaşısı olan Gage, frontal loblarının
iyice içerilere işleyen bir yaralanmayla hasar görmesi sonrası dejenere,
sorumsuz, toplumsal ve cinsel olarak münasebetsiz bir kişi haline gelmişti.
Frontal loblar cinsel ve saldırgan davranışlardan çok daha fazlasıyla
ilgilidir, bütün duygusal ve bilişsel eylemleri yönetirler.[97]
Herhangi birimiz bu özgül bölgede aynı doku hasarından mustarip olsaydık,
Gage’le aynı şekilde değişirdik ve biz de artık önceki kendimiz olmazdık.[98]
Şimdi
konuya başka bir pencere açalım ve ahlaki yargılamalarda bulunulması gerekecek
ikilemli iki ayrı soru soralım. İçinde beş yolcusu ile hareket halinde küçük
bir tramvay düşünün. Tramvay düz yoluna devam ederse yolcuları ile birlikte
uçuruma düşecek ve beş yolcu da ölecek. Elinizin altında bir ray değiştirme
düğmesi var siz rayları değiştirirseniz bu beş yolcu kurtulacak; fakat diğer
yol üzerinde duran bir insan ölecek. Ne yaparsınız? Bu durumda pek çok insan,
beş kişinin ölmesindense bir kişinin ölmesinin daha mantıklı olduğu sonucuna
varır.
Peki,
elinizin altında ray değiştirme imkân verecek bir düğme yok ve siz bir şişman
kişi ile birlikte tramvay yolundasınız. Sizin cüsseniz küçük ve ancak yanınızda
duran şişman kişiyi tramvayın altına iterseniz, o kişi tekerle ray arasına
sıkışıp tramvayı durdurabilecek. Bu durumda o kişiyi tramvayın altına iter
misiniz? Eylemde bulunulduğunda her iki senaryoda da bir adam ölmesine karşılık
beş kişi kurtulacak olmasına rağmen, pek çok insan, bir kişiyi tramvayın altına
atma fikrinden iğrenmiş ve yapmama konusunda inat etmişlerdir. Düğmeye basıp
ray değiştirmeye göre, bir kişiye temas ederek ölümüne sebep olmak duygusal
olarak çok daha zor ve acıklı bulunmaktadır.[99]
Yani, ahlaki yargılamalar, duygusal tepkiler tarafından yönlendiriliyor gibi
görünmektedir. Basit bir biçimde rasyonel, mantıklı karar verme süreçlerinin
ürünü değillerdir.[100]
Kanıtlar prefrontal korteksin ahlaki
değerlendirmelerle ilişkili olduğunu göstermektedir. İnsanlar faydacı
değerlendirmelerle (bir kişi ölür ama beş kişi yaşar) kişisel değerlendirmeler
(başka bir insanı ölüme itmeyi ister misiniz?) arasından çatışma
yaşadıklarında, ventromedial prefrontal korteks aktive olur. Bu bölgenin aktive
olan bölümü anterior singulat korteks, nasıl bir eylem yapılacağı kararına
yönelik duygusal ve rasyonel faktörlerin tartılmasına ilişkindir. VmPFC hasarı
olan insanlar, faydacı ahlaki değerlendirmeler ortaya koymuşlardır.[101]
Kanıtlar,
duygusal tepkilerin ahlaki değerlendirmeleri yönlendirdiği kadar aynı zamanda,
kişisel riskleri içeren kararları ve ödülleri de yönlendirdiğini göstermektedir
ve prefrontal korkteks de bu değerlendirmelerde rol oynamaktadır.[102]
Nörobilimci
Jim Coan, birinin bize öfkeyle baktığında ya da sesini yükselttiğinde beynin
alarm verdiğini, beynin duygu kontrol merkezinin (amygdala, hypothalamus,
pituitary) insanı fiziksel saldırıya hazırlayan testosteron ve adrenalin
hormonlarını harekete geçirdiğini bunların da hızlı nefes almayı, hızlı kalp
atışını, terlemeyi, kasları etkilediğini ve bu arada rasyonel karar almakta
etkili olan prefrontal kortekse giden kanın akışı azaldığı için düşünmekte
zorlanıldığı, mantıklı hareket edilemediği bilgisini bize vermektedir.[103] Amigdala, öfke ve şiddet içeren duygusal tepkilerin
provoke edilmesinde önemli rol oynar ve prefrontal korteks ise, bu
davranışların olumsuz sonuçlarını bize göstererek bunların baskılanmasında
önemli rol oynar.[104]
Nötr uyarıcının duygusal tepkileri başlatan
uyarıcılarla eşleştirilmesi, klasik koşullanmış duygusal tepkilerle sonuçlanır.
Bu tepkilerin öğrenilmesi temel olarak amigdalada yer alır. Koşullanmış
tepkilerdeki sönme ventromedial prefrontal korteks tarafından amigdala
aktivitesinin kontrolünün ketlenmesini içerir. Amigdala lezyonları olan
insanlarla yapılan çalışmalar ve insanlarla yapılan işlevsel görüntüleme
çalışmaları, amigdalanın bizim türümüzde de duygusal tepki ile bağlantılı
olduğunu göstermiştir. Ancak, bizim pek çok koşullanmış duygusal tepkilerimiz
diğer insanların tepkilerini gözlemleyerek ya da sözel yönergeler yoluyla
kazanılır.[105]
Anti sosyal davranış, prefrontal korteksin
hacmindeki düşme ile bağlantılı olabilir ve prefrontal korteksin aktive olması,
onun saldırgan davranışı engellemedeki rolünü yansıtıyor olabilir. Raine ve
arkadaşları, suçlu bulunmuş katillerin beyinlerinde, prefrontal aktivitede
düşme ve subkortikal aktivitede artma (amigdalayı da içeren) olduğuna ilişkin
kanıtlar bulmuşlardır. Bu değişiklikler temel olarak dürtüsel, duygusal
katillerde görülmüştür. Suçlarına öfke ve hiddet eşlik etmeyen soğukkanlı,
hesaplı, yırtıcı katillerin prefrontal korteks aktiviteleri normale yakın
bulunmuştur.[106] Raine ve arkadaşları, anti sosyal kişilik bozukluğu
olan insanların, prefrontal kortekslerindeki gri maddenin hacminin % 11 azalma
gösterdiğini ortaya koymaktadır.[107]
Amigdala
ve prefrontal korteksin anne karnından başlayarak, çocukluk çağında gelişir.[108] Şayet, anne karnında metabolik,
psikojenik veya fiziksel bir yoğun strese maruz kalınmışsa, bu stresle başa
çıkmak için, bir tür savunma mekanizması olarak, prefrontal korteks daha az
gelişiyor ve empati duygusu zayıf, hızlı karar veren bir birey tablosu meydana
geliyor. Amigdala da yeterince çalışmadığı için bireyde müstakbel bir tehlike
karşısında korku hissi oluşmuyor ve suça giden yol böylece örülmüş oluyor.[109]
Seyyar
bir MR cihazı ile hapishanelerdeki normal ve sosyopat kişilerin fonksiyonel
beyin MR’larını çekerek, benzer uyaranlara karşı nasıl tepkiler verdiklerini
görüntüleme çalışan bir araştırmacı oldukça ilginç neticelere ulaşmıştır.
Normal ve sosyopat bireylere yaralı bir insan resmi gösterilmiş ve onda fMR
görüntüleme ile beyinde aktif olan bölgelere bakılmış. Normal insanlarda,
empati kurulmasına vesile olan prefrontal korteks ile görüntü karşısında
hissedilen korku ve endişenin kaynağı olan amigdala bölgesi aktif olurken;
sosyapat bireylerin beyinlerinde hiçbir bölgenin aktif olmadığı, resme karşı
bir tepkinin verilmediği anlaşılmıştır.[110]
Cinayet
işleyenlerle yapılan bir çalışmada bu gruptaki deneklerin leteral ve medial
prefrontal bölgelerinde kontrol grubuna göre daha az glukoz tüketildiği
bulunmuştur. Glukoz tüketimindeki azalmanın nedenin araştırıldığı ileri
çalışmalar bu duruma azalmış serotonerjik etkinliğin yol açabileceğini
göstermiştir.[111]
Kan
şekerinde düşme ile agresyon arasında bir ilişki olduğu gösterilmiştir.
Belirgin hipoglisemide merkezî nöron işlevi bozulur ve bu da istenmeyen
uyaranlara agresif yanıt verme riskini artıran yargılama ve bilişsel işlevleri
bozabilir. Dürtüsel saldırganlık göstererek şiddet suçu işleyenlerde, bu
durumla reaktif hipoglisemi arasında kesin bir ilişki gösterilmiştir.[112]
Antisosyal kişilik bozukluğu veya aralıklı patlayıcı bozukluğu olan dürtüsel
şiddet suçlularının glikoz yüklemesi testinde glikoz artışları anlamlı derecede
düşüktür.[113]
Saldırganlıkta,
dolayısıyla antisosyal, hatta suça yatkınlık davranışlarda gözlenen bireysel farklılıkların
beyinde bunlara tekabül eden farklılıklarla ilişkili olabileceğinin fark
edilmesi, yeni bir disiplinin doğmasına ön ayak olmuştur: Nörokriminoloji.[114]
Sonuç
olarak saldırgan davranış yelpazesindeki davranışları tek bir nedenle izah
etmek zor görünüyor. Biyolojik nedenlerden sosyolojik etkenlere kadar pek çok
değişken saldırgan davranışlarla ilintilidir.[115]
İç faktörlerin yanında dış faktörlerin de insanın saldırganlık dengesi üzerinde
olumlu veya olumsuz etkisi vardır. Beyinin yapısı ve faaliyeti dış ortamdan
alınan verinin üzerinde bazı etkilerde bulunduğu gibi dış ortamdaki veri de
beynin üzerinde çeşitli faaliyetlere sebep olmaktadır. İç ve dış faktörler
birbirleri ile karşılıklı ve karmaşık bir ilişki içindedir. Bu nedenle doğru
bir tespit yapabilmek için bütün faktörleri dikkate alma zorunluluğu
vardır.
KAYNAKLAR
Abay, E., Tuğlu, C.,
“Şiddet ve Agresyonun Nörobiyolojisi”, Klinik Psikiyatri, 2000
Aronson, E., Wilson, T.
D., Akert, R. M., Sosyal Psikoloji, Çev. Okhan Gündüz, Kaknüs Yayınları,
İstanbul, 2012.
Barnes, J., Temel
Biyolojik Psikoloji, Çev. Ed. Ahmet Altındağ, Nobel Yayınları, Ankara, 2014
Bilici, M., “Şiddetin
Nörobiyolojisi”, Öfke, Başka-Psikiyatri ve Düşünce Dergisi, Ed. Hayrettin Kara,
Yerküre Yayınları, Sayı 3, İstanbul, 2009
Butcher, J. N., Mineka,
S., Hooley, J. M., Anormal Psikoloji, Çev. Okhan Gündüz, Kaknüs Yayınları,
İstanbul, 2013
Carlson, N. R., Fizyolojik Psikoloji-Davranışın Nörolojik
Temelleri, Çev. Ed.: Muzaffer Şahin, Nobel Yayıncılık, 8. Baskı, Ankara, 2014
Cervone, D., Pervin, L.
A., Kişilik Psikolojisi, Nobel Yayınları, Ankara, 2016
Demir, T., “Şiddet
Köprüsü”, Öfke, Başka-Psikiyatri ve Düşünce Dergisi, Ed. Hayrettin Kara,
Yerküre Yayınları, Sayı 3, İstanbul, Ağustos 2009
Eagleman, D., İncognito,
Çev. Zeynep Arık Tozar, Domingo Yayınları, 15. Baskı, İstanbul, 2016
Erbaş, O., Psikiyatrinin
Kara Kitabı, Bayçınar Tıbbi Yayıncılık, İstanbul, 2017
Herbert, J., Testosteron
- Seks, Güç ve Kazanma İradesi, Koç Üniversitesi Yayınları, Çev. Ebru Kılıç,
İstanbul, 2016
Huesmann, L. R., “Saldırgan Davranışın Temeli Biyolojik Olabilir”, Smith,
E. E. ve ark., Atkinson & Hilgard Psikolojiye Giriş, Çev. Öznur Öncül,
Deniz Ferhatoğlu, Arkadaş Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2014.
Kocabaşoğlu, N.,
“Serotonin ve Şiddet”, Biyolojik, Sosyolojik, Psikolojik Açıdan Şiddet, Ed.
İbrahim Balcıoğlu, Yüce Yayımları, İstanbul, 2000
Lewis, D., Dürtü, Çev.
Mehtap Gün Ayral, Paloma Yayınları, İstanbul, 2015
Myers,
D. G., Sosyal Psikoloji, Çev. Ed. Serap Akpınar, Nobel Yayınları, Ankara, 2015.
Plotnik, R., Psikolojiye
Giriş, Çev. Tamer Geniş, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2009
Savrun, M., “Şiddetin
Nörobiyolojisi”, Biyolojik, Sosyolojik, Psikolojik Açıdan Şiddet, Ed. İbrahim
Balcıoğlu, Yüce Yayımları, İstanbul, 2000
Smith, E. E., Kosslyn,
S. M., Bilişsel Psikoloji - Zihin ve Beyin, Çev. Ed. Muzaffer Şahin, Nobel
Yayıncılık, Ankara, 2014
Smith, E. E.,
N-Heoksema, S., Fredrickson, B., Loftus, G. R., Atkinson & Hilgard
Psikolojiye Giriş, Çev. Öznur Öncül, Deniz Ferhatoğlu, Arkadaş Yayınevi, 2.
Baskı, Ankara, 2014
Solms, M., Turnbull, O.,
Beyin ve İç Dünya, Çev. Hakan Atalay, Metis Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2015
Tarlacı, S., Suç ve
Beyin, Destek Yayınları, İstanbul, 2017
Tiger, L., McGuire, M.,
Tanrı Beyni - Beyin Neden İnanç Üretir? Çev. Ayşe Seda Toksoy, Alfa Yayınları,
2. Basım, İstanbul, 2014
Winston, R., İnsan
İçgüdüsü, Çev. Sinan Köseoğlu, Say Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2011
Zeman,
A., Bilinç Kullanım Kılavuzu, Çev. Gürol Koca, Metis Yayınları, 3. Baskı,
İstanbul, 2017
SON NOTLAR:
[1] Barnes, s.14
[2] Tiger, s.152
[3] Erbaş, s.27
[4] Carlson, s.104
[5] Abay & Tuğlu, s.21-26; Akt. Bilici,
s.127
[6] Demir, s.123
[7] Savrun, s.1
[8] Bilici, s.129
[9] Huesmann, s.60
[10] Huesmann, s.60
[11] Glenn AL, Raine A (2008) The nerubiology of
psychopaty. Psychiatr Clin N Am, 31:463-75; Akt. Bilici, s.129
[12] Kocabaşoğlu, s.13
[13] Abay & Tuğlu, s.22
[14] Erbaş, s.25
[15] Barnes, s.20; Carlson, s.105
[16] Kocabaşoğlu, s.13; Ayrıca bkz. Carlson,
s.105; Barnes, s.20
[17] Gerra G, Zaimovic A, Avanzini P. ve ark.
(1997) Neurotransmitter-neuroendocrine responses to experimentally induced
aggression in humans: influence of personality variable. Psychiatry Res,
66:33-43; Akt. Bilici, s.130; Bkz. Abay & Tuğlu, s.22
[18] Kocabaşoğlu, s.13
[19] Carlson, s.288
[20] Bilici, s.130
[21] Nielsen DA, Goldman D, Virkkunen M ve ark.
(1994) Suicidality and 5- hydroxindolasetic acid concentration associated with
a tryptophan polymorphism. Arch Gen Psychiatry, 51:34-38; Akt. Bilici, s.130;
Abay & Tuğlu, s.22
[22] Abay & Tuğlu, s.22
[23] Flannery J, Vazsonyı AT, Waldman ID (2007)
Handbook of Violent Behavior and Aggression. The Camridge University Pres,
p.77-242; Akt. Bilici, s.130; Bkz. Abay & Tuğlu, s.22, 23
[24] Herbert, s.100; Ayrıca bkz. Aronson, E. ve ark.,
s.685
[25] Herbert, s.100, 102
[26] Herbert, s.102
[27] Lesch, K. P., Mossner, R. Genetically driven
variation in serotonin uptake: Is there a link to affective spectrum,
neurodevelopmental, and neurodegerative disorders? Biological Psychiatry, 1998,
44, 179-192; Akt. Carlson, s.283
[28] Carlson, s.468
[29] Carlson, s.468
[30] Abay & Tuğlu, s.22
[31] A. Caspi vd. (2002). “Role of genotype in
the cycle of violence in maltreated children”, Science, cilt 297, s. 851-4;
Akt. Herbert, s.102
[32] Erbaş, s.166; Ayrıca bkz. Abay & Tuğlu,
s.23
[33] Abay & Tuğlu, s.23
[34] Brunner, H.G., Nelen, M., Breakfield, X.O.,
Ropers, H.H., & van Oost, B.A. (1993). Abnormal behavior associated with a
point mutation in the structural gene for monoamine oxidase A. Science,
262(5133), 578-580; Akt. Barnes, s.250
[35] A. Caspi vd. (2002). “Role of genotype in
the cycle of violence in maltreated children”, Science, cilt 297, s. 851-4;
Akt. Herbert, s.102
[36] Caspi, A., McClay, J., Moffitt, T.E., Mill,
J., Martin, J., Craig, I.W., et al. (2002). Role of genotype in the cycle of
violence in maltreated children. Science, 297(5582), 851-854; Akt. Barnes,
s.250
[37] Erbaş, s.167
[38] Barnes, s.249
[39] Crockett, M.J., Clark, L., Tabibnia, G.,
Lieberman, M.D., & Robbins, T.W. (2008). Serotonin modulates behavioral reactions
to unfairness. Science, 320(5884), 1739; Akt. Barnes, s.252
[40] New, A.S., Buchsbaum, M.S., Hazlett, E.A.,
et al. Fluoxetine increases relative metabolic rate in prefrontal cortex in
impulsive agression. Psychopharmacology, 2004, 176, 451-458; Akt. Carlson,
s.287
[41] Bernhardt, P.C. (1997). Influences of
serotonin and testosterone in aggression and dominance: Convergence with social
psychology. Current Directions in Psychology, 6, 44-48; Akt. Myers, s.359
[42] Kocabaşoğlu, s.14; Ayrıca bkz. Aronson, E.
ve ark., s.685
[43] Vergnes, M., Depaluis, A., Boehrer, A., and
Kempf, E. Selective increase of offensive behavior in the rat following
intrahypothalamic 5,7-DTH-induced serotonin depletion. Brain Research, 1988,
29, 85-91; Akt. Carlson, s.282
[44] Carlson, s.282; Ayrıca bkz. Huesmann, s.60
[45] Lidberg, L., Asberg, M., and
Sundqvist-Stensman, U.B. 5-Hydroxyindoleacetic acid levels in attempted
suicides who have killed their children. Lancet, 1984, 2, 928; Lidberg, L.,
Tuck, J. R., Asberg, M., et al. Homicide, suicide and CSF 5-HIAA. Acta
Psychiatrica Scandanavica, 1985, 71, 230-236; Virkkunen, M., De Jong, J.,
Bartko, J., and Linnoil, M. Psychobiological concomitants of history of suicide
attempts among violent offenders and impulsive fire setters. Archives of General
Pschiatry, 1989, 46, 604-606; Akt. Carlson, s.283; Ayrıca bkz. Aronson, E. ve
ark., s.685
[46] Crockett, M.J., Clark, L., Tabibnia, G.,
Lieberman, M.D., & Robbins, T.W. (2008). Serotonin modulates behavioral reactions
to unfairness. Science, 320, 1739; Akt. Myers, s.359
[47] Erbaş, s.22
[48] Smith, E. E. ve ark., s.38
[49] Weisman AM, Berman ME, Tylor SP (1998)
Effects of clorazepate, diazepam, and oxazepam on a laboratory measurement of
aggression in men. İnternational Clinical Psychopharmacology, 13: 183-188; Akt.
Bilici, s.130
[50] Erbaş, s.23
[51] Erbaş, s.23
[52] Erbaş, s.23
[53] Erbaş, s.23
[54] Barnes, s.250
[55] Olweus, D., Mattsson, A., Schalling, D.,
& Low, H. (1988). Circulating testosterone levels and aggression in adolescent
males: a causal analysis. Psychosomatic Medicine, 50(3), 261-272; Akt. Barnes,
s.251
[56] Bermond, B., Mos, J., Meelis, W., van der
Poel, A.M., &Kruk, M.R. (1982). Aggression induced by stimulation of the
hypothalamus: effects of androgens. Pharmacology Biochemistry and Behavior, 16
(1), 41-45; Akt. Barnes, s.250
[57] Myers, s.358
[58] Virkkunen M, Rawlings R, Tokola R ve ark.
(1994) CSF biochemistries, glucose metabolism, diurnal activity rhytms in
alcoholic, violent offenders, fire setters, and healty volunters. Arch Gen
Psychiatry, 51:20-27; Akt. Bilici, s.131; Bkz. Abay & Tuğlu, s.23, 24
[59] Booth, A., Mazur, A. (1998). Old issues and
new perspectives on testosterone research. Behavioral and Brain Sciences, 21,
386-390; Akt. Barnes, s.250
[60] Bilici, s.131; Ayrıca bkz. Aronson, E. ve
ark., s.685
[61] Myers, D. G., Sosyal Psikoloji, s.359
[62] O’Connor DB, Archer J, Wu FC (2004) Effects
of testosterone on mood, aggression, and sexual behavior in young men: A
double-blind, placebocontrolled, cross-over study. Journal of Clinical
Endocrinology and Metabolism, 89: 2837-2845; Akt. Bilici, s.131
[63] Herbert, s.201
[64] Herbert, s.47
[65] Herbert, s.138
[66] Herbert, s.153, 154
[67] G.A. Matthews vd. (2013). “Personality and
congenital adrenal hyperplasia: possible effects of prenatal androgen
exposure”, Hormones and Behavior, cilt 55, s. 285-91; Akt. Herbert, s.96
[68] Herbert, s.97
[69] P. A. Bos vd. (2012). “Acute effects of
steroid hormones and neuropeptides on human social-emotional behavior: A review
of single administration studies”, Frontiers in Neuroendocrinology, cilt 33, s.
17-35; Akt. Herbert, s.169
[70] Erbaş, s.168
[71] Barnes, s.260
[72] Myers, s.359
[73] Herbert, s.103
[74] Erbaş, s.24
[75] Erbaş, s.24
[76] Virkkunen M (1985) Urinary free cortisol
secretion in habitually violent offenders. Acta Psychiatr Scand, 72:40-44.
Tardiff K (1987) Determinants of Human Violance. Annual Review 6, s.451-464;
Akt. Bilici, s.131; Bkz. Abay & Tuğlu, s.24
[77] Zanarini MC, Frenkenburg FR (2003) Omega-3
fatty acid treatment of women with borderline personality disorder: A
doubleblind placebo-controlled study. American Journal of Psychiatry, 160:
167-169; Akt. Bilici, s.131, 132
[78] Bilici, s.132
[79] Bilici, s.131
[80] R. R. Thompson vd. (2006). “Sex-specific influences
of vasopressin on human social comminication”, Proceedings of the National
Academy of Sciences, cilt 103, s. 7889-94; Akt. Herbert, s.103
[81] Herbert, s.154
[82] Bkz. Herbert, s.154
[83] Bartels, A., Zeki, S., The neural correlates
of maternal and romantic love. Neuroimage, 2004, 21, 1155-1166; Akt. Carlson, s.271
[84] Herbert, s.155
[85] Herbert, s.155
[86] Herbert, s.155, 156
[87] Herbert, s.138
[88] Herbert, s.194
[89] Carlson, s.283
[90] Carlson, s.284
[91] Carlson, s.288
[92] Huesmann, s.60
[93] Aronson, E. ve ark., s.684
[94] Herbert, s.195
[95] Plotnik, s.75
[96] Damasio, H., Grabowski, T., Frank, R., et al. The
return of Phineas Gage: Clues about the brain from the skull of a famous
patient. Science, 1994, 264, 1102-1105; Akt. Carlson, s.284; Phineas Gage olayı
için bkz. Plotnik, R., s.75; Butcher ve ark., s.958; Smith &
Kosslyn, s.282, 404; Winston, s.270; Herbert, s.195; Eagleman, s.205 vd.; Lewis,
s.47 vd.; Solms & Turnbull, s.24-25; Tarlacı, s.79-84; Cervone &
Pervin, s.302; Zeman, s.94
[97] Herbert, s.195
[98] Solm & Turnbull, s.25
[99] Bkz. Carlson, s.286
[100] Carlson, s.286
[101] Carlson, s.288
[102] Carlson, s.285
[103] Bkz. “Zihin Oyunları” belgeseli “Öfke”
bölümü. Belgeseli You Tube üzerinden izleyebilirsiniz. (Örn.: https://www.youtube.com/watch?v=4q6FJ9SsvhM
)
[104] Carlson, s.287
[105] Carlson, s.287, 288
[106] Raine,
A., Meloy, J.R., Bihrle, S., et al. Reduced prefrontal and increased
subcortical brain functioning assessed using positron emission tomography in
predatory and affective murderers. Behavioral Science and the Law, 1998, 16,
319-332; Akt. Carlson, s.287
[107] Raine,
A., Lencz, T., Bihrle, S., et al. Reduced prefrontal gray matter volume and
reduced autonomic activity in antisocial personality disorder. Archives of General
Psychiatry, 2002, 57, 119-127; Akt. Carlson, s.287
[108] Bkz. Erbaş, s.166
[109] Erbaş, s.166
[110] Erbaş, s.164
[111] Flannery J, Vazsonyı AT, Waldman ID (2007)
Handbook of Violent Behavior and Aggression. The Camridge University Pres,
p.77-242; Akt. Bilici, s.134
[112] Virkkunen M, Rawlings R, Tokola R ve ark.
(1994) CSF biochemistries, glucose metabolism, diurnal activity rhytms in
alcoholic, violent offenders, fire setters, and healty volunters. Arch Gen
Psychiatry, 51:20-27; Akt. Bilici, s.131; Bkz. Abay & Tuğlu, s.24
[113] Bilici, s.131; Bkz. Abay & Tuğlu, s.24
[114] A.L. Glenn ve A. Raine (2014),
“Neurocriminology: implications for the punishment,prediction and prevention of
criminal behavior”, Nature Reviews Neuroscience, cilt 15, s.54-63; Akt.
Herbert, s.196