www.kriminoloji.com
AİLE, ÇOCUK, ŞİDDET VE SUÇ
Erol TUTAR
©
www.kriminoloji.com 2002
Bir
çocuğun sosyal-duygusal gelişimi üzerinde önemli bozucu etkiler yaratabilecek dört
psikolojik nedensel etken kategorisi: (1) erken dönemde yoksunluk ya da travma,
(2) yetersiz anne babalık tarzları, (3) evlilikte geçimsizlik ve boşanma ve (4)
uyumsuz akran ilişkileridir. Bu tip etkenler genellikle tek başlarına etkili
olmazlar. Daha çok birbirleriyle ve diğer psikolojik etkenlerin yanı sıra
belirli genetik ve mizaçla ilgili etkenler ile belirli sosyokültürel ortam ya
da çevrelerle etkileşim içinde olurlar.[1]
Ailenin
çocuk üzerindeki etkisi çoğu kez daha doğumdan önce başlar. Ailenin çocuğa
karşı istekli ya da isteksiz oluşu, gerek ruhsal-kültürel gerekse
sosyo-ekonomik yönden bu çocuğun gelişimine hazır olup olmadığı ve çocuktan
beklentileri, o çocuğun yaşantısını, ilk izlenimini ve çevresiyle duygusal
iletişimini önemli ölçüde etkilemektedir. Aile üyeleriyle olan ilişkileri,
çocuğun diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama olan tutumlarının temelini
oluşturur.[2]
Çocukluk
dönemi, toplumun bireyi etkileyebildiği en yoğun dönemdir.[3]
Aile, çocukların sosyalleşmesinde birincil aracıdır.[4]
Özellikle ilk yaşam yılları insanın daha sonraki sosyal gelişimini belirler;
daha sonraki tamiratlar daha ziyade istisnai durumlarda başarılıdırlar.[5]
Çocuğun özellikle yaşamının ilk yıllarında ailesiyle yoğun teması, ileri
yıllarda sergileyeceği davranış kalıplarının belirlenmesinde önemli rol oynar.[6]
Sevgi gösteren bir annenin ya da onun yerini alan diğer bir kadının çocukluğun
ilk çağlarında mevcut bulunmaması çocukta ağır psikolojik tahriplere sebep
olabilir ve onu suç teşkil eden tavır ve hareketlere yöneltebilir.[7]
Kişiye
ve kişiliğe bağlı nedenlerden daha yoğun olarak çevrenin, özellikle de en
belirleyici olarak ailenin, çocuğun suça yönelmesinde önemli bir etken olduğu
birçok çalışmada saptanmıştır.[8]
Çocuk, ilk ve en yakın çevresi olan aileden oldukça yoğun bir biçimde
etkilenir. Aile ortamı fiziksel, psikolojik gereksinimlerin yanında, çocuk için
vazgeçilmez olan güvenlik ve sevgi gereksinimlerini karşılar. Bu da çocuğun
suça yönelmesini engeller.[9]
Çocukların
gelişiminde farklı gelişimsel sonuçlar doğuran anne babalık tarzları vardır:
(1) Otoritatif (güven verici ve demokratik), (2) Baskıcı ve otoriter, (3) izin
verici/müsamahakâr, (4) ihmalkâr/ilgisiz.[10]
Anne baba-çocuk ilişkilerinde, ana babanın çocuğuna ilişkin bakım ve eğitimini
içeren ana baba davranışları ve çocuğun bu davranışlara ilişkin algısı
toplumsallaşma sürecinin temelidir. Aile içi ilişkiler temelinde toplumsallaşma
sürecinin eksik gelişmesinin temelinde birçok argüman yer alır. Bunlardan en
önemlisi tüm araştırmacıların ortak olarak kabul ettikleri disiplin ve ceza
biçimidir.[11]
Ebeveyn
ile çocuklar arasında suçluluk bakımında en önemli ilişkinin, çocuğa uygulanan
disiplin şekli ve derecesi olduğu hususunda kriminologlar, mutabık
bulunmaktadırlar.[12]
Yapılan araştırmalar da disiplin ve ceza biçimiyle suçluluk arasındaki anlamlı
ilişkiyi ortaya koymaktadır.[13]
Ebeveynlerinin fiziksel, ruhsal ve ahlaksal zayıflığı, ebeveynin olmayışından
kaynaklanan disiplinsizlik, çocuğun kontrolünde ve disiplin konusunda
ebeveynlerin birbiriyle uyuşmazlıkları, aşırı disiplin veya aşırı tolerans da
çocuğun sapmış davranış göstermesinde etkili olmaktadır.[14]
Glueck’lar,
2000 suçlunun % 95’inin ailesinin çocuklarına verdiği disiplin dengesiz biçimde
ya çok sert ya da çok yumuşak olduğunu saptamıştır. Yine Glueck’lar 500 suçlu
ve 500 suçlu olmayan gruplar üzerinde yaptıkları araştırmada, suçlu grup
ailelerindeki annelerin % 96, babaların da % 94 oranında çok sert ya da yumuşak
disiplin uyguladıkları, buna karşılık, suçlu olmayan grupta bu tür disiplin
uygulayan anne oranının % 66, baba oranının da % 56 olduğunu bulmuşlardır.[15]
Dodge,
Lochman ve meslektaşları, evlerinde daha az katı disiplin uygulanan ve anne
babası taciz niteliğinde davranışlar sergilemeyen çocuklara oranla, sert
disiplin ve fiziksel taciz yaşanan evlerden gelen çocukların saldırgan davranış
ve davranım bozukluğu sergileme eğiliminin daha yüksek olduğunu bulmuştur.[16] Otoriter
babaları olan erkek çocuklarda madde bağımlılığı ve suça eğilim riski de
yüksektir. Bu tip otoriter anne babalar onaylama ya da önceliklerin askıya
alınması yerine, fiziksel cezalandırma biçiminde aşırı şiddetli disiplin de
uygulandıklarında çocukta saldırgan davranış riski artar.[17]
Aile
içinde tutarlı disiplinin suç davranışını caydırmada önemli olduğu
görülmektedir. Anne gözetiminin eksikliği, anne ve babanın düzensiz / sert
disiplini, ebeveynsel red ve ebeveynsel ilgisinin eksikliği ciddi ve kalıcı
suçluluğun en önemli belirleyicileri olarak gözükmektedir.[18]
Görülüyor ki, çocuğun sağlıklı bir ruhsal ve toplumsal gelişme
gösterebilmesinin ilk koşullarından biri, ailede tutarlı bir disiplin
uygulaması ve belli bir ölçüde otoritenin, denetimin varlığı olmaktadır.[19]
Çocuğun
kişilik gelişiminde davranışları, iç tutarlılığı, toplumsal normlara uzaklığı
ölçüsünde olumlu ya da olumsuz sosyalleştirme ortamı olan aile (ve yakın
akraba) çevresinde görülen her türlü sosyal anomi, çocuğu birinci derecede
etkiler.[20]
Huzursuz ailelerde yetişen genç streslidir. İsyankâr ve agresiftir.[21]
Ailedeki düzensizlikler veya değişmeler çocuk üzerinde uzun süreli etkiler
yapabilir.[22]
Özdeşleşme
sürecinin çocuğun kişilik gelişiminde önemli bir yeri vardır.[23]
Özdeşleşme, bilinçli ve metotlu bir öğrenmeyle başlayan bir olgu değildir.
Çocuk, kendini belirli bir modelle özdeşleştirirken, bu olaydan haberdar
değildir.[24]
Özdeşleşme süreci içinde çocuk, modelin karakteristiklerine uygun olarak duyar,
düşünür ve hareket eder. Okul öncesi dönemde, anne ve babasının böylesine
etkili bir model olması, çocuğun gelecekteki kişilik yapısını, duygu ve
düşüncelerini doğrudan etkiler. Kuşkusuz, anne ve babanın olumsuz tutum ve
davranışları da çocuğun kişiliğini olumsuz yönde etkileyecektir.[25]
Öğrenilmiş
bir davranış türü olarak da kabul edilen suçluluk olayında, özellikle ergenlik
dönemindeki gencin kendisini özdeşleştireceği bir bireye gereksinimi olduğu,
çoğunluğu aile içinde bir yetişkin olan bu kişinin bozuk bir kişilik yapısına
sahip olması durumunda, bu kötü davranış örneğinin gence yansıması olasılığı
düşünülürse, yakın çevre faktörlerinin ne denli önemli olduğu görülür.[26]
Araştırma
sonuçları aile ilişkilerinin sağlıksız algılanmasıyla çocuğun suça
yönlendirilmesi arasında ilişkiler olduğunu göstermektedir. Özellikle ailede
çocuğa şiddet uygulamak, aile içi ilişkilerin sağlıksız algılanması, ailede
cezaevine girenlerin bulunması, aile içinde sürekli kavga olması gibi
değişkenlerin saldırganlık davranışları ile ilişkili olduğu görülmektedir.[27]
Şiddet;
özellikle çocuklara uygulandığında, çocuklar üzerinde ileriye dönük yıkıcı
etkileri olan önemli bir toplumsal sorundur. Şiddetin uygulanması, mağdur
kişide ruhsal ve bedensel olarak birçok geri dönülemez durumlar yaratır.[28]
Birleşmiş
Milletlerin, Ekim 2006 yılında yayınlanan “Çocuğa Yönelik Araştırma Raporu”na
(UNVAC) göre, çocuklara yönelik olarak uygulanan şiddet, yaşam boyu sürecek
toplumsal ve sağlıkla ilgili sorunlara yol açtığından topluma çok pahalıya mal
olmaktadır. Şiddet sonrası yaşanan sorunlar arasında depresyon, anti-sosyal ve
saldırgan davranışlar, madde bağımlılığı, fiziksel rahatsızlıklar, okul ve
çalışma yaşamında başarısızlık, sorunlu ilişkiler ve suça yönelme
görülmektedir.[29]
Dünya
Sağlık Örgütünün 1999 yılı araştırmalarına göre, fiziksel şiddet kurbanı çocuklarda;
güvensizlik, sosyal ve duygusal problemler, bilişsel yetersizlik, okul
başarısızlığı, tepkisel davranışlar, yaşıtlarıyla ilişkilerinde yetersizlik,
suç işleme ve madde kullanımı görülmektedir.[30]
Şiddetin derecesine göre çocuklarda kaygı, uyku bozuklukları ve kâbuslara
rastlanmaktadır. Kurbanlarda, duygularını kontrol edememe, ilişkilerde öfke ve
saldırganlık görülmektedir. Şiddet; çocukların psiko-sosyal, duygusal ve
bilişsel gelişimini etkilemektedir.[31]
Şiddetin kurban üzerindeki etkileri; süresine, boyutlarına, şiddet
uygulayıcının yakınlığına bağlı olarak değişebilir.[32]
Bütün
etnik kültürlerde çocukluk çağı boyunca bedensel şiddete maruz kalan
çocukların, yetişkin olduklarında şiddet kullanma riskleri, fiziksel şiddet
yaşamayanlara göre daha yüksek bulunmuştur.[33]
Ayrıca yapılan araştırmalar, geçmişte yaşadıkları fiziksel şiddetin ergenlerde
suçlu davranışı ve riskli cinsel ilişkileri ortaya çıkardığını göstermektedir.
Bu tür olumsuz deneyim yaşayan çocuklarda yüksek oranda içe kapanma da
görülmektedir.[34]
Çocukların
hayatında var olan şiddet, onların sadece sağlıklarını değil, her açıdan
gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Çocuk ve ergenlerde şiddet sosyal uyum
azlığı, anti-sosyal davranışlar, okul devamsızlığı, dikkat azlığı, okul
başarısında düşüklük, riskli davranışlara eğilim, başkalarına şiddet gösterme,
düşük benlik saygısı, güvensizlik, yeme bozuklukları, alkol ve madde
bağımlılığı, depresyon ve intihar girişimi, suç işleme ve hatta ölümle
sonuçlanmaktadır.[35]
Çağdaş
araştırmalar uyumsuz, şiddetin var olduğu ailelerde büyüyen çocukların duygusal
rahatsızlık ve davranış problemleri sergilediklerini göstermişlerdir.[36]
Şiddet içeren evlerde büyüyen gençler, madde kullanımı, intihar ve evden
kaçmalar açısından büyük risk altındadırlar.[37]
Sekiz
yaş, aile içi şiddete şahit olmanın en kötü etkileri için sınır yılı olarak
belirlenmiştir. Sekiz yaşından küçük çocuklar gelişim evrelerinin gereği olarak
benmerkezcidir. Ebeveynleri kavga ettiğinde, suçluluk duygusuna kapılırlar.
Dolayısıyla, aile içi şiddete şahit olmak, küçük çocuklara ebeveynleri değil
kendileri hakkında bir mesaj verir. Ebeveynine yapılan bir saldırı çocukları
kendilerine saldırılmış duygusu verir. Bu sıradaki aşırı fizyolojik uyarılma
çocuğun beyni ve kişiliği üzerinde çok büyük etkilere neden olabilir.[38]
Erkeklerin
şiddet davranışı gösteren kişi ile özdeşleşmesi olasılığı çok daha fazladır.
Muhtemelen başkalarına karşı ve özellikle kurbanla aynı cinsiyette olanlara
karşı şiddet davranışı sergileyeceklerdir. Erkekler, şiddet olayına tanık
olmanın etkilerini tipik olarak dışsallaştırır; sözel ve fiziksel patlamalar,
karşı koyma ve suç davranışı sergiler. Kızlar, şiddet davranışına şahit olmanın
etkilerini daha çok dışsallaştırma eğilimindedirler. Sonuçta depresyon, içine
kapanma ve diğer psikolojik veya fiziksel semptomlar meydana gelebilir.[39]
Başbakanlık
Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı’nın yaptığı bir çalışmaya göre ülkemizde
ailelerin üçte birinde aile içi fiziksel şiddet vardır. Şiddet uygulanan
evlerin dörtte üçünde çocukların şiddete tanık oldukları saptanmıştır. Bu
çocukların şiddet sonrası korku, anne-babayı sevmeme, içine kapanma,
saldırganlık şeklinde tepki verdikleri gözlenmiştir. Aile içi şiddet
sosyoekonomik düzeyin düşüklüğü, kadının işinin olmaması, alkol bağımlılığı,
evdeki birey sayısının fazla olması ve eşlerin toplam eğitim düzeyinin
düşüklüğü ile arttığı belirtilmektedir.[40]
Çocuk
kurbanlar ile çevresel etkenler matris gibi iç içe görünmektedir. Yoksulluk,
alkol problemi, madde bağımlılığı ve yetersiz aile ilişkileri gibi sorunlar,
çocuk kurbanları sarmalamış durumdadır.[41]
Araştırmalarda suçlu çocukların evlerinde aşağıdaki koşullardan birine veya
birkaçına rastlanmıştır: (1) Ailenin diğer üyelerinin suçlu veya alkolik
olmaları, (2) boşanma, ölüm veya terk nedeniyle ebeveynlerden biri veya her
ikisinin de yokluğu, (3) ihmal, körlük veya bunun gibi fiziksel bir özür veya
hastalık nedeniyle ebeveyn kontrolünün eksikliği, (4) evin çok kalabalık
olması, aşırı baskı, kıskançlık, ihmal veya ebeveynlerden birinin aşırı
hâkimiyeti, (5) işsizlik, yetersiz gelir gibi ekonomik baskılar ve annenin ev
dışında çalışması.[42]
Çocukluklarında
kendileri de istismara uğramış ebeveynin, çocuklarına yönelik davranışlarında
kendi anne-babalarındaki davranış modellerini uyguladıkları dikkati
çekmektedir.[43]
Ebeveynin benzer özellikleri hemen hemen hepsinin çocukluklarında kendileri de
istismara uğramış ya da istismara uğrayan bir kardeşe tanık olmuş olmalarıdır.[44]
İhmal
ya da istismarın kurbanı olan çocukların dürtüsel davranışlar, aşırı
hareketlilik ve depresif belirtiler sergilediği, istismarı sonrası gelişim
içinde davranım bozukluğu, öğrenme güçlükleri ve sıklıkla madde kullanım
bozukluğu geliştirmektedir. Bu çocuklar ergenlik döneminde daha fazla şiddet
davranışı, intihar girişimi sergilemekte, çoğu kez kendileri de başkalarını
istismar etmektedirler.[45]
Çocukların
savunmasız olmaları, kendilerini koruyamamaları şiddet uygulamalarını ve
olumsuz etkilerini artırmaktadır.[46]
Araştırma sonuçlarına göre, fiziksel ceza ile çocuk suçluluğu, eş istismarı ve
yetişkin suçluğu arasında bağlantı vardır.[47]
Sonuç
olarak, şiddet küçük yaşta ile içinde öğrenilmekte; şiddet şiddeti
doğurmaktadır. Kocasından dayak yiyen kadınlar çocuklarını (özellikle erkek
çocuklarını) daha fazla dövmektedir. Çocukluğunda şiddetle karşılaşanlar,
büyüdüklerinde şiddet uygulamaktadır. Katillerin neredeyse hepsinin çocukken
aile içi şiddetle karşılaştığı bildirilmektedir.[48]
Reddedilen
çocuklar reddedilmemiş çocuklara göre suç davranışına daha yatkındır ve şiddetli
reddedilmeyi yaşamış çocukların daha az reddedilme yaşamış çocuklara oranla suç
davranışlarına dâhil olma olasılığı daha yüksektir.[49]
Aile
hayatındaki ihtilafların çocuklarda meydana getirdiği zararlar tahmin
olunduğundan çok fazladır. Bazı çocuklar bu tür asli güçlüklerin üstesinden
gelebiliyorlarsa bunun sebebi ya uygun bedensel ya da mesela şefkatli bir büyük
anne, teyze, amcaya sahip olmak gibi özel şartlardır.[50]
Çocuk
için uygun ve istikrarlı bir karakter kazanarak büyümenin şartı, çocuğa karşı
ana ve babanın birlikte şefkat, sevgi ve uygun sevk ve idare çabasında
bulunmalarıdır. Dolayısıyla ana babadan birinin yok olması, çocuğun duygusal
gelişmesine ağır bir şekilde etkili olabilir ve onu suçluluğa götürebilir.[51]
Ailenin bütünlüğünün bozulması, çocuğun toplumsallaşma sürecini kesintiye
uğratması nedeniyle hatalı ve eksik bir toplumsallaşmaya yol açar. Hatalı ve
eksik toplumsallaşmanın sonuçlarında biri de suçtur.[52]
Ebeveyni ayrılmış, bir yedek aile, yani yurt eğitimi almış çocukların suçluluk
oranı ortalama grupla karşılaştırıldığında açıkça yüksektir.[53]
Çalışmalar, parçalanmış ailenin erkek çocuklardan çok kız çocuklar üzerinde
etkin olduğunu göstermektedir.[54]
Anne
babanın ayrıldığı ya da boşandığı evlerde büyüyen çocuklar arasında suç eğilimi
anne babanın öldüğü evlerden gelen çocuklara oranla daha yüksektir ve bu da
anne baba arasındaki çatışmanın suça eğilimde önemli bir öğe olduğunu
gösteriyor.[55] Aile
içi çatışma ve kötü evlilik uyumunun ailenin yapısal olarak dağılmasından çok
suçluluğa neden olması daha muhtemeldir.[56]
Her
şeyden önce çocuğun yaşadığı aile, tam olmayan aile, kendi evlilik dışılığı
veya öksüzlüğü, ebeveynlerin ayrılığı, sosyo-ekonomik olumsuz durumlar, eğitim
davranışı ve kardeş sıralaması içindeki yeri, mesleki durumu ve işsizlik gibi
durumlar, çocuğu şekillendirir ve onun suçluluğu üzerine etkiler yaparlar.[57]
Aile büyüklüğüne dair araştırma bulguları, geniş ailedeki çocukların küçük
ailedeki çocuklara göre genellikle daha fazla suça karışmakta olduklarını
ortaya koymaktadır.[58]
Ebeveynin
bizzat kendilerinin suçlu olmaları da çocuk suçluluğunu etkilemektedir.
Anti-sosyal, alkolik ve suçlu ebeveynlerin çocuklarının suç işleme eğilimi daha
yüksektir.[59]
Ailede suçlu davranış örneklerinin görülmesi halinde, “suçluluk davranışının
iletişim süreci (communication process) içinde diğer insanlarla olan karşılıklı
ilişki sonucu öğrenildiğini” savunan Sutherland’ın varsayımını yapılan
araştırmalar da doğrulamaktadır.[60]
Çocukların
suça yönelmesine etki eden faktörlerden biri de ailenin sosyo-ekonomik
yapısıdır.[61]
Hiç kuşkusuz, ailenin sosyo-ekonomik koşulları, aile hayatının ruh sağlığını
etkilediği gibi, çocuğun kişiliğini de etkiler.[62]
Sosyo-ekonomik mahrumiyet, yoksulluk, düşük sosyal statü ve kötü ikametgâh
şartları çocuk suçluluğunu belirleyen faktörlerdendir.[63]
“Parçalanmış
aile”, “çatışan aile”, “ihmalkâr aile”, “suçluluk davranışı barındıran aile”
özellikleri gösteren yapılarla, suçluluk ilişkilendirilmektedir. Bu ana
başlıkların ortaya koyduğu etmenler ayrıntılanabilir. Bu etmenlerin ayrıntıları;
parçalanmış aile, ebeveyn-çocuk ilişkileri, aile içi disiplin, aile nüfusu,
kardeş sayısı, ebeveyn eğitim düzeyi, ailede alkol-uyuşturucu kullanımı,
ailenin ekonomik durumu ve ailede suçluluk örneği olarak sıralanabilir.[64]
Uzmanların,
bilim adamlarının görüşlerinden yaptığımız bu alıntılar da, suçluluk
davranışının kökeninde, çocukluk yıllarına uzanan bir zaman dilimi içinde
birden çok etkenin bulunabileceğini göstermektedir.[65] [66]
NOT: Bu yazı derleme bir yazıdır. Atıf yapılan
kaynaklardan birebir alıntılama yapılarak yazılmıştır. Kaynaktaki metne en ufak
bir müdahale yapıldığında, dolaylı atıf yapıldığında bunu belirtmek için son
notlarda kaynakların başına “bkz.” (bakınız) kısaltması getirilmiştir.
KAYNAKLAR
Bartollas, C.,
Schmalleger, F., Çocuk Suçluluğu, Çev. Ed. Didem Yücel, M. Burak Gönültaş,
Nobel Yayıncılık, Ankara, 2017
Bulut, M., Şiddet ve
Çocuk, Asil Yayın, Ankara, 2010
Butcher,
J. N., Mineka, S., Hooley, J. M., Anormal Psikoloji, Çev. Okhan Gündüz, Kaknüs
Yayınları, İstanbul, 2013.
Demirbaş, T.,
Kriminoloji, Seçkin Yayınları, Ankara, 2001
Dönmezer, S.,
Kriminoloji, Beta Yayınları, 8. Baskı, İstanbul, 1994
İçli, T. G.,
Kriminoloji, Seçkin Yayınları, 9. Baskı, Ankara, 2016
Karakoç, S., “Aile İçi
Şiddetin Çocuk Ruh Sağlığına Etkileri”, Çocuk ve Şiddet Çalıştayı-12 Eylül
2009, İstanbul Tabip Odası Yayınları, G.M. Matbaacılık, 2009
Köylü, A., Kuloğlu, M.,
Aksu, H., “Çocuklar, Suç ve Şiddet”, Çocuk ve Suç, Ed. Ş. Şule Erçetin, HEGEM
Yayınları, Ankara, 2006
Polat, O., Adli
Psikolojiye Giriş, Seçkin Yayınları, Ankara, 2016
Polat, O., Çocuk ve
Şiddet, DER Yayınları, İstanbul, 2001
Polat, O., Kriminoloji
ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin Yayınları, Ankara, 2004
Polat, O., Tüm
Boyutlarıyla Çocuk İstismarı-1, Seçkin Yayınları, Ankara, 2007
Seyhan, K., Bahar, H.
İ., “Çocuk Suçluluğu”, Çocuk ve Suç, Ed. Ş. Şule Erçetin, HEGEM Yayınları,
Ankara, 2006
Soyaslan, D.,
Kriminoloji (Suç ve Ceza Bilimleri), Yetkin Yayınları, 3. Baskı, Ankara 2003
Şenol, S., “Aile İçi
Şiddetin Çocuğa Etkisi”, Çocuk ve Ergene Yönelik Şiddetin Önlenmesi Sempozyumu
(15-16 Mayıs 2006), aem kitap, Ankara, 2007
Tor, H., “Çocuk
Suçluluğunda Ailenin Rolü”, Çocuk Suçluluğu ve Aile, Ed.Yaz. Adem Solak, HEGEM
Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2009
Yavuzer, H., Çocuk ve
Suç, Remzi Kitabevi, 10. Baskı, 2001
Yazgan, Y., “Çocuk
Olamazsan Ne Olursun? Beyin ve Gelişimi Açısından Riskli Koşullarda Büyümek”,
Suça Sürüklenen ve Mağdur Çocuklar, Ed. Süleyman Hançerli ve diğer., SABEV
Yayınları, Ankara, 2011
SON NOTLAR:
[1]
Butcher, J. N. ve ark., Anormal
Psikoloji, s.155
[2]
İçli, T. G., Kriminoloji, s.396
[3]
Bulut, M., Şiddet ve Çocuk, s.43
[4]
Bartollas, C., Schmalleger, F., Çocuk
Suçluluğu, s.184
[5]
Schwind Hans-Dieter, Kriminologie, Eine
praxisorientiert Einführung mit Beispielen, 9. Auflage, Heidelberg 1998, s.177;
Akt. Demirbaş, T., Kriminoloji, s.175
[6]
İçli, T. G., Kriminoloji, s.397
[7]
Dönmezer, S., Kriminoloji, s.259
[8]
Köylü, A., Kuloğlu, M., Aksu, H.,
“Çocuklar, Suç ve Şiddet”, s.65
[9]
Köylü, A., Kuloğlu, M., Aksu, H.,
“Çocuklar, Suç ve Şiddet”, s.65
[10]
Bkz. Butcher, J. N. ve ark., Anormal
Psikoloji, s.162
[11]
Polat, O., Kriminoloji ve Kriminalistik
Üzerine Notlar, s.198
[12]
Dönmezer, S., Kriminoloji, s.249
[13]
Polat, O., Kriminoloji ve Kriminalistik
Üzerine Notlar, s.198
[14]
İçli, T. G., Kriminoloji, s.399; Ayrıca
bkz. Bartollas, C., Schmalleger, F., Çocuk Suçluluğu, s.185, 186
[15]
Glueck, S., Glueck, E. T., “Delinquents
And Non-delinquents In Perspektive”, Harvard Univ. Press, Cambridge,
Massachusetts, 1968; Akt. Yavuzer, H., Çocuk ve Suç, s.138
[16]
Dodge, K. A., Lochman, J. E., Harnish, J.
D., Bates, J. E. & Pettit, G. S. (1997). Reactive and proactive aggression
in school children and psychiatrically impaired chronically assaultive youth.
J. Abm. Psychol., 106(1), 37-51; Akt. Butcher, J. N. ve ark., Anormal
Psikoloji, s.1026
[17]
Emery, R. E. & Kitzmann, K. M.
(1995). The child in the family: Disruptions in family functions. In D.
Cicchetti & D. J. Cohen (Eds.), Developmental Psychopathology: Vol. 2.
Risk, disorder, and adaptation (pp. 3-31) New York: Wiley; Akt. Butcher, J. N.
ve ark., Anormal Psikoloji, s.163
[18]
Bartollas, C., Schmalleger, F., Çocuk
Suçluluğu, s.186
[19]
Yavuzer, H., Çocuk ve Suç, s.138
[20]
Polat, O., Kriminoloji ve Kriminalistik
Üzerine Notlar, s.199
[21]
Soyaslan, D., Kriminoloji (Suç ve Ceza
Bilimleri), s.120
[22]
İçli, T. G., Kriminoloji, s.402
[23]
Yavuzer, H., Çocuk ve Suç, s.115
[24]
Yavuzer, H., Çocuk ve Suç, s.115
[25]
Yavuzer, H., Çocuk ve Suç, s.115
[26]
Yavuzer, H., Çocuk ve Suç, s.113
[27]
Köylü, A., Kuloğlu, M., Aksu, H., “Çocuklar,
Suç ve Şiddet”, s.65
[28]
Yazgan, Y., “Çocuk Olamazsan Ne Olursun?
Beyin ve Gelişimi Açısından Riskli Koşullarda Büyümek”, s.91
[29]
Bulut, M., Şiddet ve Çocuk, s.32
[30]
Glaser, D. & Frosh, S. (1991), Child
Sexual Abuse, 4. Baskı, London, 116-118; Akt. Bulut, M., Şiddet ve Çocuk, s.33
[31]
Köknel, Ö. (1987), İnsanı Anlamak, Altın
Kitaplar Yayınevi, İstanbul, s.295; Akt. Bulut, M., Şiddet ve Çocuk, s.34;
Ayrıca bkz. Karakoç, S., “Aile İçi Şiddetin Çocuk Ruh Sağlığına Etkileri”,
s.20, 21
[32]
Bulut, M., Şiddet ve Çocuk, s.34
[33]
Child Physical Abuse, 2005:1663-1684;
Akt. Bulut, M., Şiddet ve Çocuk, s.33
[34]
Flannery, D. J. (2006), Violence and
Mental Health Everyday Life, Oxford, 85-87; Akt. Bulut, M., Şiddet ve Çocuk,
s.33
[35]
Köylü, A., Kuloğlu, M., Aksu, H., “Çocuklar,
Suç ve Şiddet”, s.63
[36]
İçli, T. G., Kriminoloji, s.403
[37]
Polat, O., Adli Psikolojiye Giriş, s.103;
Polat, O., Tüm Boyutlarıyla Çocuk İstismarı-1, s.42
[38]
Polat, O., Tüm Boyutlarıyla Çocuk
İstismarı-1, s.243
[39]
Polat, O., Tüm Boyutlarıyla Çocuk İstismarı-1,
s.243
[40]
İçli, T. G., Kriminoloji, s.399
[41]
Bulut, M., Şiddet ve Çocuk, s.32
[42]
Sutherland, Edvin H. And D. Cressey, The
Principles of Criminology, J.B. Lippincott and Comp., Philadelphia, 1966,
s.217; Akt. İçli, T. G., Kriminoloji, s.397
[43]
Polat, O., Tüm Boyutlarıyla Çocuk
İstismarı-1, s.48; Ayrıca bkz. Polat, O., Çocuk ve Şiddet, s.380; İçli, T. G.,
Kriminoloji, s.404; Bartollas, C., Schmalleger, F., Çocuk Suçluluğu, s.201
[44]
Polat, O., Tüm Boyutlarıyla Çocuk
İstismarı-1, s.48
[45]
Şenol, S., “Aile İçi Şiddetin Çocuğa
Etkisi”, s.74
[46]
Şenol, S., “Aile İçi Şiddetin Çocuğa
Etkisi”, s.72
[47]
İçli, T. G., Kriminoloji, s.404
[48]
Köylü, A., Kuloğlu, M., Aksu, H.,
“Çocuklar, Suç ve Şiddet”, s.64
[49]
Bartollas, C., Schmalleger, F., Çocuk
Suçluluğu, s.186
[50]
Dönmezer, S., Kriminoloji, s.260
[51]
Dönmezer, S., Kriminoloji, s.259
[52]
Polat, O., Kriminoloji ve Kriminalistik
Üzerine Notlar, s.197
[53]
Kürzinger Josef, Kriminologie, 2.
Auflage, Stuttgart 1996, s.189; Akt. Demirbaş, T., Kriminoloji, s.153
[54]
Tülin Günşen İçli, Kriminoloji, Seçkin
Yayınları, 9. Baskı, Ankara, 2016, s.401
[55]
Butcher, J. N. ve ark., Anormal
Psikoloji, s.1032
[56]
Bartollas, C., Schmalleger, F., Çocuk
Suçluluğu, s.186
[57]
Demirbaş, T., Kriminoloji, s.155
[58]
Bartollas, C., Schmalleger, F., Çocuk
Suçluluğu, s.185
[59]
Seyhan, K., Bahar, H. İ., “Çocuk
Suçluluğu”, s.44; Ayrıca bkz. Bartollas, C., Schmalleger, F., Çocuk Suçluluğu,
s.185, 186
[60]
Sutherland, E. H., Cressey, Principles of
Criminology, J. B. Lippincott C., Chicago, 1955; Akt. Yavuzer, H., Çocuk ve
Suç, s.34
[61]
İçli, T. G., Kriminoloji, s.400
[62]
Yavuzer, H., Çocuk ve Suç, s.153; Tor,
H., “Çocuk Suçluluğunda Ailenin Rolü”, s.54
[63]
Seyhan, K., Bahar, H. İ., “Çocuk
Suçluluğu”, s.44
[64]
Polat, O., Kriminoloji ve Kriminalistik
Üzerine Notlar, s.197
[65]
Yavuzer, H., Çocuk ve Suç, s.34